: Health,Psychology,Sağlık Blog-: BİLİŞSEL GELİŞME
15.09.2008

BİLİŞSEL GELİŞME

0 yorum

A. BİLİŞSEL GELİŞME NEDİR?

Biliş; cognition, bilişsel; cognitive

Biliş dünyamızı anlamayı, tanımayı ve öğrenmeyi içeren tüm zihinsel süreçleri kapsar. biliş denince aklımıza ilk gelen zekadır. ayrıca algılama kavram oluşturma, dil edinme, hatırlama, sembolleştirme, kategorileştirme, düşünce, problem çözme ve yaratma gibi zihinsel aktiviteleri içerir. Bilişsel gelişim konusunda birçok psikolog çalışmış ve kuram oluşturmuştur. Bunlardan en önemlisi Jean Piaget’tir. Bilişsel gelişim teorisinin babası sayılır.
Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan, aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişime bilişsel gelişim adı verilmektedir. Bilişsel gelişim; bebeklikten yetişkinliğe kadar, bireyin çevreyi, dünyayı anlama yollarının daha kompleks ve etkili hale gelmesi sürecidir.Bilişsel gelişim bireydeki akıl yürütme, düşünme, bellek ve dildeki değişimleri kapsar.
Bilişsel (Zeka) Gelişimi; Çocuğun dünya hakkında bilgisi şekillendikce birbirine
bağlı zihinsel gelişim evrelerinden geçtiği savunulur. Yaşamın ilk 18 ayında bebeğin öğrenmesi, algı ve hareketlerini organize etme şeması yada duyu hareket şeması biçiminde düzenleme ve geliştirmekten ibarettir.
Bilişsel gelişimi tek bir cümle ile tanımlamak oldukca güçtür. Kısaca; “düşünme ve kavrama sisteminde ortaya çıkan gelişmeler” olarak da çok genel bir tanım verilebilir.

İlk İki Yılda Görülen Bilişsel Gelişim : Bebek doğumunun ilk gününden itibaren çevresini keşfetme çabasına başlar. Keşif çabasında kullandığı temel araçlar doğuştan getirdiği duyusal ve hareketsel yeteneklerdir. Bilişsel gelişimin aşamalarından birini çocuk nesnelerin değişmezliğini keşfederek başarır. Önceleri bebek için nesne ancak kendi görsel alanı içindeyken vardır. Nesne ortadan kaldırılınca nesnenin yok olduğunu artık var olmadığını düşünür. Bir yaşına doğru çocuk nesnenin değişmezliği kavramını anlamaya başlar ve göz önünden kaldırılan bir nesneyi etrafına veya masanın altına bakarak arar. Değişikliklerin olabilmesi için çocuğun çevreyle etkileşim içinde olması gerekir. Olgunlaşma çocuğun sinir sistemini geliştirerek onun daha karmaşık algılamalar yapabilecek düzeye gelmesini sağlarken, çocuğun çevresiyle duyusal ve hareketsel etkileşim yapması bilişsel gelişimin temelinde yatan öğrenme deneyimlerini oluşturur.
İki-Beş Yaş Arasında Bilişsel Gelişim : temsil süreçleri daha karmaşık ve çok yönlü olmaya başlar. Çocuk bu devrede kelime kullanmaya ve ilkel bir düzeyde ilk olarak bir sembol ile bu sembolün temsil ettiği nesne arasındaki ilişkiyi anlamaya başlar. Çocuk iç temsilden başka bir deyişle kelime, kavram ve sembollerin verdiği zenginlikten faydalanarak oyun yaşamına yeni zenginlikler getirir. Örneğin; bir ağaç dalını at gibi kullanmaya, ana-baba rollerine girerek arkadaşlarıyla yetişkin ilişkilerini taklit oyunları oynamaya başlar. Bu sembolik, hayali ve oyunsal maceralar sayesinde çocuk yavaş yavaş gerçek yaşama hazırlanır. Çocuğun bu yaşta becerdiği önemli adımlardan biri nesneleri kategorilere ayırmayı öğrenmesidir. Nesnelerin büyüklük, renk, biçim gibi belirli duyusal özelliklere göre sınıflandırması, nesnenin değişmezliği aşamasından sonra kendini gösterir.Beş yaşına ulaştığında çocuk, bir nesneyi ayrı, bağımsız bir nesne olarak değil, o nesnenin ifade ettiği sınıfın bir temsilcisi olarak görebilir. Piaget’e göre dil gelişimi, çocuğun bilişsel gelişiminin belirli bir aşamaya ulaşmasının doğal sonucudur.Bilişsel gelişimin temelinde dil gelişimi değil, aksine dil gelişiminin temelinde bilişsel gelişim yatar.
Beş-Oniki Yaş Arası Bilişsel Gelişim : Doğumdan 2-3 ay sonra nesnelerin yok olduğunu düşünen çocuk, 12 ay civarında nesnelerin değişmez olduğu aşamasına ulaşır. Beş yaşına doğru çocuk nesneleri zihinsel olarak temsil eder ancak bu kavramlar ve semboller üzerinde zihinsel işlemler yapamaz. Çocuk yedi yaşına doğru yaklaştıkça toplama, çıkarma gibi bilişsel işlemleri yapmaya başlar. Bu dönemde çocuk olayları başkalarının gözünden görmeye başlar. Bu yaş evresinde çocuk iki önemli beceriyi geliştirir. Becerilerinden biri sınıf içerme becerisidir, başka bir deyişle bir sınıfa ait olan nesnelerin, başka bir sınıfın alt dizisi olabileceğini çocuk anlar. Örneğin köpekler hayvanlar sınıfının bir alt dizisini oluşturabilir. Çocuğun kazandığı ikinci önemli beceri daha önceki evrede ancak nesnelere dokunarak gerçekleştirebildiği sınıflama sürecini sembolik olarak yapabilmesidir. Bu evrede çocuğun bilişsel alanda başardığı değişiklikler 3 temel grupta toplanabilir :
1. Çocuk nesnelerin ve olayların renk, biçim, yükseklik gibi dış duyusal özelliklerinin baskısından kurtulup, onların kitle, hacim, sayı gibi iç özelliklerini kavrayabilecek hale gelir. Bu değişiklikler çocuğun cinsiyet anlayışında, sayı kavramının gelişmesinde, mekan ilişkilerini kavramasında kendini gösterir.
2. Okul çağındaki bir çocuk bir olayı diğer insanın gözüyle görebilmeyi zamanla daha iyi becermeye başlar. Bu dönemde çocuğun düşünce tarzı Piaget’e göre ego merkezli (egocentric) düşünce tarzıdır. Ego merkezli olmaktan kurtulup, diğer kişinin gözüyle dünyayı görebilmek çocuğun sosyal ilşkilerinde yeni bir aşamaya yol açar.
3. Çocuk dış dünyadaki nesnelerin yerine kafasında geliştirdiği semboller ve zihinsel operasyonlar aracılığı ile işlemler yapmaya başlar. Gördüğü nesneleri sınıflar, aralarındaki ilişkileri gözler ve dış dünyada bir değişiklik yapmadan kendi zihin dünyasında o yaşa göre oldukça karmaşık zihinsel buluşlara ulaşır.







B. BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMLARI

Bilişsel Gelişim bölümünde insanoğlunun bebeklikten başlayarak, ergenlik önemine kadar olan bilişsel ( zeka ) gelişimi konu edinilmektedir. Ayrıca bilişsel gelişimle ilgili Piaget, Bruner ve Vygotsky'in kuramsal yaklaşımları incelenmiştir.

1. PIAGET’İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMLARI

Piaget bilişsel gelişimde, olgunlaşma ile öğrenmenin etkileşiminin önemini vurgular. Piaget bilişsel gelişimini açıklarken kullandığı bazı temel kavramlar;

Piaget’in birinci temel kavramı Şema (schemes)’dır; çevremizi anlamamıza yardımcı olan düşünce ve davranış kalıplarıdır. “organize olmuş davranış kalıpları”anlamında kullandığı şemalar, Piaget’in anlaşılması daha kolay, ancak tanımlanması daha zor kavramlarından biridir. Yani, bebeğin, çevresini anlayabilmesi için kafasındaki kalıplardan başka kalıplar kurmasına şema denir. Bebeklerin kullandıkları diğer şemalar ise, görme, duyma, emme, yakalama, vurma, itme ve duyu organlarına ek olarak sonradan kazandıkları birer şemadır. Şemalar öğrenmeyi sağlayan araçlardır.

İkinci temel kavram Adaptasyon-Uyum (Adaptation); denge durumunu sağlamak için bireyin şemalarını yaşantılarına uyarlama sürecidir. Bireyin çevresiyle etkileşerek, çevreye ve çevresindeki değişikliklere uyum sağlayabilmesidir.
Piaget’e göre uyumun iki yönü vardır. Bunlar;
a. Özümleme (Assimilation)
b. Uyumsama-Düzenleme (Accommodation)
bunlar birbirlerini tamamlarlar, biri olmazsa diğeride olmaz.

Özümleme (Assimilation); bireyin yeni karşılaştığı durum, nesne ve olayları kendisinde önceden varolan zihinsel yapının içine yerleştirmesi işlemidir.

Örnek 1. Çocuk koyunu bilmektedir. Köpeği ilk kez görünce, köpeğe koyun der.
Örnek 2. Çocuk bir alman kurdu birde dalmaçyalı iki köpekle karşılaşır. fakat her ikisine de köpek der.

Çocuğun koyunları, köpek şemasına yerleştirmesi, çevresine kendisinde var olan bilişsel yapılarla tepkide bulunmasıdır.

Uyumsama-Düzenleme (Accommodation); sahip olduğu şemaları değiştirir veya yeni şema oluşturur. Yeni obje, olay, durumları anlamak, bilmek için var olan yapıların yeniden şekillendirilmesi, biçimlendirilmesi de gerekmektedir. İşte, mevcut şemayı yeni durumlara, objelere, olaylara göre yeniden biçimlendirme, şekillendirme sürecine uyumsama (düzenleme) adı verilmektedir. Yapılan bir özümleme sonucu, o zamana kadar alışılagelmiş davranış örneğine uymayan yeni ve farklı bir davranış ortaya koymaktır.

Örnek: Çocuk ilk köpeğe, koyun der. Fakat daha sonra onun, köpek olduğunu söyler. Böylece çocuğun kafasında köpek şeması çizilmiş olur.

Sürekli özümleme (assimilation) sonucunda, bireyler ayırtedici özellikleri bilemeyecektir. Olaylar ve düşünceler arasında farklılıkları görmekte zorlanacaktır. Özümleme tek başına bilişsel gelişimi sağlamada yetersiz kalmaktadır.
Sürekli uyumsama-düzenleme (accommodation) sonucunda, bilgiler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları bulmakta zorlanacaktır. Sınıflandırma yapmakta zorluk çeker ve ilişki kuramaz.
Sonuç olarak tüm bilme etkinlikleri, özümleme ve uyumsamayı (düzenlemeyi) kapsar.
Örneğin; Bir öğretmen sınavda, öğrencilerinden iki dönemi karşılaştırmalarını istiyor. Burada öğretmenin istediği iki dönem arasındaki benzerlik ve farklılıklardır. Fakat öğrenci I. dönemi de II.dönemi de aynen yazıyor. Böylece öğrenci sürekli uyumsama yapması sonucu kafasında iki dönemi ayrı ayrı oluşturuyor ve onları aynen alıp yazıyor.

Üçüncü temel kavram Dengeleme (Equilibration); insanlar belirsizlik ve çözümsüzlük içine düştükleri zaman bu durumdan kurtulmak için kaygı duyarlar. Böyle bir durumda sahip oldukları şemaları kullanarak veya yeni şemalar kullanarak bu durumdan kurtulmaya çalışırlar. Yani düzen sağlama ihtiyacı duyarlar.
Düzen istemi, rutinliğin dışına çıktığı zaman dengeleme olur.
Bilişsel denge, daha önce karşılaşmadığı bir olayla karşılaştığı zaman bozulur. Bilişsel dengenin bozulması ve tekrar denge sağlanması halinde öğrenme meydana gelir.
Piaget’e göre; Bilişsel gelişimin temelindeki itici güç, dengelemedir. Denge sağlanmazsa öğrenme gerçekleşmez.
Bilişsel gelişimde dengeleme, bireyin özümleme ve uyumsama (düzenleme) yoluyla çevremize uyum sağlayarak dinamik bir dengeye ulaşması sürecidir. Gelişen bireyin çevresiyle tüm etkileşimlerinde dengeleme süreci yer alır. Dengeleme süreci bireyin çevreye uyumunu ve dengeye ulaşmasını sağlar. Ancak, bireyin denge durumu durağan (statik) değildir. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni uyarıcılarla, bireyin denge durumu bozulur. Bu dengesizlik, özümleme ve uyumsama (düzenleme) yoluyla giderilir ve yeni bir denge durumu sağlanır. Gelişimin sağlanabilmesi için bilişsel yapıdaki dengenin dinamik olması gerekir. Dengeleme sürecini harekete geçirebilmek için, bu süreç içinde yer alan özümleme ve uyumsama (düzenleme) etkinliklerinin dengeli bir şekilde yer alması gerekir.

BİLİŞSEL GELİŞİMİ ETKİLEYEN ETKENLER;

1. Olgunlaşma (organizmanın sunduğu alt yapıdır).
2. Sosyal Etkileşim
3. Öğrenme Yaşantısı Geçirme
4. Uyum
5. Örğütleme
6. Dengeleme
Olgunlaşma; biyolojik olgunlaşmadır. Yaşla ilgili farklılıklar oluşur ve bir anlamda da bilişsel gelişimin temelini oluşturur. Normal gelişimi sağlamaktadır. Organizmanın sunduğu alt yapıdır.
Olgunlaşma, sosyal etkileşim ve öğrenme yaşantısı geçirme ile etkileşime girdiği zaman normal öğrenmeyi, bilişsel gelişimi sağlayacaktır.
Bilişsel gelişimde ilerleme olabilmesi için organizmanın biyolojik olgunluğa erişmesi ve çevresiyle etkileşimleri sonucu yaşantı kazanması gerektiğidir. Bilişsel gelişim, olgunlaşma ve yaşantı kazanma arasındaki sürekli etkileşimin bir ürünüdür.

Sosyal Etkileşim; çocukların veya bireylerin diğer bireylerle veya kendi yaşıtlarıyla etkileşimidir. Bu sosyal etkileşim sayesinde bilişsel gelişim gelişir.
Örnek: Öğrenci-öğretmen arasında, dil aracını kullanarak soru-cevap şeklinde etkileşim kurarlar.

Öğrenme Yaşantısı Geçirme; öğrencilerin yaşantılarından örnekler vermektir.
Öğrencilerin somut objelerle ilişkiler kurularak öğrencilerin sahip olduğu şemalar kullanılarak öğrenmenin sağlanmasıdır.
Örnek 1. İlkokul öğrencilerine sayma ve rakamlar öğretiliyorsa ve fasulyelerden yararlanarak saymaları isteniliyorsa, somut objelerden yararlanılıyor demektir.
Örnek 2. Fen öğrencilerinin deney yapması gibi...
Piaget’in düşüncesi ise, olabildiğince öğrencinin bildiğinden yola çıkmaktır.

Uyum; organizmanın çevreye uyum yeteneği, kuşkusuz tüm canlılar için ortak bir özelliktir ve Piaget’in de bilişsel gelişimi açıklamasında temel bir kavramdır. Piaget, bilişsel gelişimi, dünyayı öğrenme yolunda bir denge, dengesizlik yeni bir denge süreci olarak görmektedir. Bu dengeleme sürecinin kesintisiz işleyebilmesi ise karşılaşılan yeni obje, durum ve varlıklara uyum sağlamayı gerektirir.

Örğütleme; her bir uyum hareketi, organize edilmiş bir davranışın parçasıdır. Tüm etkinlikler koordinelidir. Uyum davranışı, örğütlenmiş bir sistemin, örğütlenmiş bir etkinliğin parçası içinde yer aldığı için düzenlidir. Örğütleme, sistemin düzenini koruyucu ve geliştiricidir.
Örğütleme eğilimi, bilişsel gelişime de uygulanabilir.
Örnek: Yeni doğan bebeğin nesneleri yakaladığını, emdiğini gözleyebilirsiniz.

Ancak, bu etkinlikler, başlangıçta koordineli değildir. Birkaç koordinesiz yakalama ve emme etkinliğinden sonra, istediği nesneyi düzgün olarak yakalayıp emme davranışını gösterebilir. Böylece düzensiz etkinliklerden organize edilmiş etkinliklere doğru bir ilerleme görülür. Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi, organizma çevreye uyum sağlama, uyumuda bir organizasyon (örğütleme) içinde gösterme eğilimindedir.
Piaget’e göre uyum ve organizasyon (örğütleme) biyolojik fonksiyon için olduğu kadar, bilişsel fonksiyon için de önemli iki ilkedir.

Dengeleme; çocuğun bilişsel dengesi, yeni karşılaştığı olay, obje, durum ve varlıklarla bozulur. Onlarla etkileşimde bulunarak yeni yaşantılar kazanır. Ve yeni obje, olay, varlık ve duruma uyum sağlar. Böylece, yeni ve üst düzeyde bir dengeye ulaşır. Ancak bu denge statik değil, dinamik bir dengedir. Çevre sürekli değiştiğinden ve öğrenilmesi gereken şey bulunduğundan, denge sürekli olarak bozulacak ve yeniden kurulacaktır. Aksi takdirde öğrenme ve sonucunda da gelişme oluşmaz.


PIAGET’İN BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ

Jean Piaget'in belirttiği dönemler birbirini izleyen dört dönemden oluşmaktadır. Dönemler ilerledikçe, çocukların kavrama ve problem çözme yeteneklerinde gelişmeler gözlenmektedir. Bilişsel gelişim büyük ölçüde olgunlaşma ve gelişme süreçlerinden etkilenmekle birlikte, bireyin yaşını bilmek aslında onun hangi dönemde olduğunu belirlemekte ölçü olmamaktadır. Aynı zamanda belirli bir yaşta, bilişsel olarak birden fazla dönemin özelliklerini taşımakta olasıdır. Hatta bazı yetişkinlerin yaşları ne olursa olsun soyut işlemler dönemine ulaşamamış olması da mümkün olabilir. Bütün bunlara rağmen Piaget'in belirlediği bu dönemler öğretmenlerin öğrencilerinin bilişsel gelişimlerini desteklemeleri için önemlidir. Öğrencilerin içinde bulundukları öğretim kademesine göre çoğunlukla belirli bir bilişsel gelişim döneminin özelliklerini taşıyabilirler. Öğretmenlerin, öğrencilerinin çoğunlukla hangi gelişim döneminde bulunduklarını bilmeleri,öğrenme ortamının ayarlanmasında önem kazanmaktadır,ayrıca çogunluğun bulunduğu bilişsel gelişimde bulunmayan öğrenciler için uygun ortamın hazırlanması ve onlara farklı eğitim programının uygulanmasını sağlamaktadır. Bilişsel gelişim dönemlerinin özelliklerinden bir başkası da, her bir dönemin kendisinden önce gelen dönemlerin özelliklerinide içermesidir. Başka bir anlatımla, bir önceki dönemin özellikleri, yeniden düzenlenip geliştirilerek bir sonraki döneme aktarılır. Piaget bilişsel gelişimi dönemler halinde inceleyerek bireylerin hangi dönem içerisinde ne tür davranışlar sergilediğinin bilinmesini amaçlamıştır. Bu dönemler içerisinde düşünce sınırlarını, kazanmaya başladığı davranışları vurgulayarak bireylerin gelişim dönemleri içerisinde doğru gelişim gösterip göstermediklerinin anlaşılması sağlanmıştır. En önemli dönem 0-6 yaş arası dönemdir. Çünkü en iyi öğrenme bu dönemde olur.

Bilişsel gelişim, yaşla birlikte bu süreçlerde olan değişimlerdir ve bu değişimler aşağıdaki sıralanmada gerçekleşir:

1. Duyu- Hareket (Duyusal Motor / sensory motor) Dönemi
2. İşlem Öncesi (preoperaonational stage) Dönem
3. Somut İşlemler (concrete operational) Dönemi
4. Soyut İşlemler (formal operational) Dönemi

1. Duyu-Hareket Dönemi (0-2 Yaş):
• Duyular ve onların hareketleri egemendir.
• Amaçlı davranış başlar.
Örnek: Bir bebek elindeki kaşığı masaya vurarak ses çıkarır. Bu hareketi tekrarlarsa ya bu sesi duymak için yada annesinin davranışlarını görmek için yapar.
• Nesnenin devamlılığı ilkesi kazanılır.
Örnek: 8 aylıktan önce bir bebeğin elinden kaşığı aldığımız zaman sesi çıkmaz çünkü ne olduğunu anlamaz. Fakat 8 aylıktan sonra kaşığın-nesnenin ne olduğunu anlar ve elinden kaşık alındığı zaman onun var olduğunu bilir ve çığlık atarak onu geri ister.

2. İşlem Öncesi Dönem (2-6/7 Yaş):
Bu dönemde nesnelerin yerini simge alır. Deneyimlerine göre akıl yürütür. Nesneleri sınıflandırır, oyunlarda simgesel işlem görülür. 18-24 aylar arasında; bebek zihninden sonuca götürecek yollar düşünür, zihinsel sembolleri kullanarak (tabure, sopa gibi) istediği şeye ulaşmaya çalışır. Yine sembol kullanma yeteneğine bağlı olarak, oyunlarında da büyük ölçüde değişiklik görülür. Etkilendiği örnek görüş alanında bulunmasa da onun davranışlarını taklit edebilir.
Çocuklar ½-2 yaşına geldiklerinde dili kullanmaya başlarlar. Kelimeler simge olarak, nesneleri yada nesne gruplarını temsil edebilirler. Bir nesne de bir başkasını temsil edebilir (simgeleyebilir). Böylece, 3 yaşında bir çocuk oyun oynarken bir değneyi bir atmış gibi kullanabilir ve değneğe binerek oda da dolaşabilir; tahta bir küp bir araba olabilir; bir oyuncak bebek, anneye, diğeri bir bebeğe dönüşebilir.
İşlem Öncesi Dönem ikiye ayrılmaktadır. Bunlar;
a. Sembolik dönem yada kavram öncesi dönem (2-4 Yaş)
b. Sezgisel Dönem (4-7 Yaş)

a. Sembolik dönem (2-4 Yaş)
Dil gelişimi bir hayli ileri fakat konuşma ben-merkezlidir. Basit hareket oyunlarından ziyade sembolle göstermekten hoşlanırlar. Etkileşimli akıl yürütürler. Nesnelerin kendisi olmadan hafızalarında canlandırırlar ve bu sözcüklerle konuşurlar.
• Ben merkezci düşünme, kendi düşüncesinin tek düşünce olduğunu sanır, başkalarının kendisinden daha farklı düşündüklerini algılayamaz.
Örnek: Ben süt seversem annemde süt sever demektir.
• Ben merkezci konuşma, konuşurken "onu aldı, o vurdu" diye konuşur. Kendisinin tanıdığı kişiyi annesininde tanıdığını düşünür.
Örnek: "ayşe aldı" der. “Neyi aldı?” denildiği zaman konuşmaz, kendisi bilir diye annesininde bildiğini sanır.
• Sembolik düşünme ve konuşma
Örnek: Çizgi filmlerdeki Süpermen'i görerek eline cetveli alıp pelerin giyerek kendisini süpermen sanması.
• Kavram gelişimi zenginleşir. Yeni kavramlar oluşturmaya başlar.
Örnek: Arabadan dışarıya bakarken gördüğü ağaç, kedi, köpek gibi objeleri dile getirmesi.
• Tek yönlü mantık yürütme, yetişkin mantığından farklıdır. Özelden-özele yapılan mantık yürütmedir.
Örnek: Çocuk ablasını ders çalışırken dinler. Ablası evcil hayvanları sesli bir şekilde anlatmaktadır. "Evcil hayvanlar evde yaşar" der çocukta, bu sefer, bizim evde fare vardır. Farede evcil hayvandır der.
• Cansız eşyalara canlıymış gibi davranır.
Örnek: Çocuğun bebeğine yemek yedirmesi.


b. Sezgisel Dönem (4-7 Yaş)
Konuşmada ben-merkezcilik azalır, sosyal konuşma ortaya çıkar. Bazı alanlardaki mantıksal kavramları sezgisel olarak anlar. Nesnelerin bir yönüne dikkat ederler. Kavramlar işlenmemiş. Sihirsel artma, eksilme ve kaybolmaya kolayca inanma.
Etik açıdan doğrunun altındaki prensibi anlamıyor. Oyun kuralları geliştirmekten ziyade yap-yapma emirleri yerine getiriliyor.
• Tek bir özelliğe göre gruplama (işlem) yapar. Görüntüde olan tek bir özellik üzerinde odaklaşır. Diğerleri dışarıda bırakılır.
Örnek 1. 5 tane madeni para 2 sıra halinde sıralanır
00000
00000
Çocuğa buradaki paraların miktarı aynı mı? Diye sorulur. Aynıdır der. Bu sefer ikinci sıra genişletilerek tekrar çocuğa sorulur.
00000
0 0 0 0 0
bu seferde bize aynı değildir der. Gördüğü özellik ön plana çıkar. Gelişimsel olarak daha uzun görünenin daha çok olduğunu sanır.
Örnek 2. A=B ama B=A anlaşılmaz. Çocuk tek yönlü mantık kurar.
• Korunum ilkesi kazanılmamıştır; herhangi bir nesnenin görüntüsü yada
mekandaki durumu değiştiği zaman miktar, ağırlık, hacim gibi özelliklerinde değişikliği olmayacağı ilkesidir. Piaget'e göre, korunum çok önemlidir.
Örnek: çocuğun, çok görünenin çok ağır olduğunu söylemesi gibi ;
Bir çocuğa "1 kilo pamuk mu, 1 kilo demir mi daha ağıdır ? " diye sorulduğunda pamuk demesi.
• İşlemleri tersine çeviremezler. Zihinsel olarak başladıkları yere geri dönerler.
Örnek: 6+8=14 ama 14-6=8 işlemini yetişkinler kolaylıkla yaparken, işlem öncesi dönemdeki çocuklar bu tersine çevirme işlemini yapamazlar.
• Soyut kavramları anlayamazlar.

3. Somut İşlemler Dönemi (6/7-11/12 Yaş) :
1. Ben merkezci düşünme ve konuşmada azalma
2. Sosyal bakış açısı kazanılır.
3. Tek yönlü akıl yürütme ortadan kalkar.
4. Korunum ilkesi kazanılmaya başlar.
5. Birden fazla özelliğe göre gruplama yapar. Burada artık hem miktarına hemde uzunluğuna bakabilir. Tersine dönüştürmeyi başarır.
6. Sıralama
Örnek: renkleri açıktan-koyuya doğru sıralayabilir.sıralanabilecek her şeyi sıralar.
7. Sınıflandırma yapar. Benzer olanları bir araya getirebilir. Belli özelliğe göre
gruplara ayırabilir.
Örnek: Canlılar-cansızlar. canlılar; insanlar, hayvanlar, bitkiler gibi ayırmaya başlar.

4. Soyut İşlemler Dönemi (11/12 yaş ve üzeri)/ Somut Alandan Kurtulma Dönemi :
1. Mantık yürütme yetişkin düzeyine ulaşabilir.
2. Soyut kavramları kullanır. Soyut kavramları anlar ve kendisi soyut kavramları somutlarla ilişkilendirebilir.
3. Hipotez geliştirilir. Hipotez geliştirebilmesi için, farklı bakış açısıyla bir olaya bakmasıdır. Tahmin ileri sürebilecek dönemdedir.
4. Değişkenleri kontrol edip ayırır.

2. BRUNER’İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMLARI
Jerome Bruner (1966) Piaget’ten sonra bilişsel gelişim kavramını evrensel bir anlayışla incelemiştir. Bruner’e göre (1980) bilişsel gelişim, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Gelişim: eylemsel (enactive), imgesel (imaginative) ve sembolik (sembolic) olarak adlandırılan belli başlı üç gelişim aşamasından oluşur. Bruner’in gelişim kuramına ilişkin karakteristik özellikler aşağıdaki gibi maddeleştirilebilir.
Bilişsel gelişim, tepkilerin uyarıcıdan bağımsız hale gelmesidir. Başlangıçta çocuklar uyarıcıların etkisi altındadır, uyarıcı tepkiyi yönlendirir. Değişik uyarıcılara belli yollarla tepkide bulunurlar. Ancak zamanla, tepkileri artan bir şekilde uyarıcıdan bağımsız hale gelir. Çocukta dilin kazanılmasıyla uyarıcıları kontrol etme, yönlendirme, daha özgün davranma gözlenir.
Gelişim sorununun anlaşılması, bilginin çözümlenmesi, kodlanması, işlenmesi, depolanması ve değerlendirilmesi gibi helezonik bir sıra dizin içinde oluşur. Çocuk dil gibi bir sembol sistemini öğrenmeden, dünyayı anlamlandıramaz. Bilgiyi işlemek ve yeniden üretmek için, dilsel, görsel, matematiksel, mekansal vb. yetilerin eşzamanlı olarak gelişmesi gerekir. Bu süreçte belirleyici etken, bireyin bir semboller sistemi olan dili öğrenerek, başkalarıyla başarılı sosyal ilişkiler kurmasıdır.
Bilişsel gelişim, bireyin kendisine ve başkalarına ne yaptığını ve ne yapacağını artan bir kapasiteyle açıklamasıdır. Bu kendinin farkında olmadır. Kişisel farkındalık, bireyin kendi kapasitesi hakkında nesnel bir algı ve öznel bir yorum geliştirmesinin anlatımıdır. Böylece birey, kendisiyle olumlu ve üretken bir iletişim kurar. Buna göre daha çok bireyin içsel varoluşuna ilişkin duyuşsal algılarıyla biçimlenen ve Gardner tarafından intra-personel olarak adlandırılan zeka türü gelişir. Bu anlamda bireyin kendisiyle sağladığı iç barış, sosyal ilişkilerinin sağlıklı ve başarılı olmasının da, ön koşuludur.
Bilişsel gelişimin ayırt edici önem taşıyan bir başka evresi, sosyal farkındalık, bilincinin edinilmesidir. Sosyal farkındalık, bireyin belli bir sosyo-kültürel bağlama uygun davranma yeterliğinin anlatımıdır. Kişisel ve sosyal farkındalık bilinci, alternatif davranış seçenekleri geliştirmek açısından yararlıdır. Böylece birey davranışlarını, diğer insanların tepkide bulunma biçimlerine göre şekillendirir. Ayrıca bu yolla çok boyutlu ve esnek bir referans sistemi geliştirerek, sosyal yaşama etkin ve üretken bir şekilde katılır.
Bilişsel gelişim için sistemli bir öğretici-öğrenici etkileşimi gereklidir. Bruner’e göre baba, anne, öğretmen ve toplumun diğer üyeleri çocuğa öğretmelidir. Sadece bir kültür içine doğmak, tam bir bilişsel gelişim için yeterli değildir. Öğreticiler, kültürü yorumlayarak çocukla paylaşmalıdır. Bu nokta, Vygotsky’nin kuramında da önem taşımaktadır.
Bilişsel gelişimde dil önemli bir anahtardır. İnsanlar dili kullanarak birbiriyle iletişim kurarlar. Dünyanın kavramlarını dil yoluyla öğrenir, öğretir, sorunlarını dil yoluyla tartışırlar, dilin doğası ve işlevleri bilişsel gelişimin bir parçası olarak görülmektedir.
Bilişsel gelişim, aynı zamanda birçok seçenekle baş etme yeteneğinde artıştır. Etkinlikleri yapma sırasında, değişik birçok duruma sırasıyla dikkat etmek gerekmektedir. Küçük bir çocuğun nesnenin çarpıcı özelliğinde odaklaşması ile ergenin olayları bilimsel bir şekilde incelemesi arasında fark vardır.
Bruner Bilişsel gelişimi, Piaget’ye benzer bir şekilde incelediğini belirtmektedir. Her ikisi de dünyaya ilişkin bilginin kodlanması, işlenmesi, depolanması ve sıralanması üstünde durmuşlardır.

BRUNER’İN BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ

1. Eylemsel Dönem (Enactive Stage) (0-3 Yaş):
Bilişsel gelişimde ilk aşama eylemsel dönemdir. Çocuk, bu dönemde çevreyi eylemlerle anlar; nesnelerle doğrudan ilişki kurar ve nesnelerin anlamı çocukların onlarla ne yaptığına bağlıdır, çevresindeki nesnelerle ilgili yaşantıyı onlara dokunarak, vurarak, ısırarak, hareket ettirerek kazanır. Onlar için nesneler bazı eylemler yaptıkları şeylerdir.
Örnek: Kaşık, yemek yediği; bisiklet, bindiği birer nesnedir. Çocuk yaparak ve deneyerek öğrendiği için bu evreye eylemlerle temsil evresi de denilebilir. Bu dönemde bisiklete binmeyi öğretirken, ne sözel sembol, ne de imge kullanabilirsiniz. Çocuklar en kolay psiko-motor eylemlerle öğrenebilirler. Çocukların yaparak öğrenmesi söz konusudur. Sözcükleri de onlara ilişkin eylemlerle öğrenirler. Yetişkinler bile bazen yeni bir şeyi öğrenirken, eylemsel döneme dönebilirler.
Örnek: Otomobil kullanmayı öğrenme v.b.
Sonuç olarak Bilişsel gelişimin eylemsel döneminde olan çocuklar için, en kolay anlaşılabilir mesajlar eylemlerdir. Bilginin eylemlerle temsil edilme formuna, Gardner “Devinduyumsal zeka” adını vermektedir.

2. İmgesel Dönem
Bilişsel gelişimin ikinci düzeyi, imgesel dönemdir. Bu dönemde bilgi, imgelerle taşınmaktadır. Görsel bellek gelişmiştir. Ancak, çocuğun kararları dile değil, duyu organları yoluyla edindiği duyusal etkilere dayalıdır. Çocuklar, algılarının tutsağıdır. Herhangi bir nesneyi, olayı, durumu nasıl algılarlarsa zihinlerinde o şekilde canlandırırlar. Bu evrede çocuklar kendi algısal dünyalarının tutsağıdır. Çocuklar bu dönemde herhangi bir nesneyi, olayı görmeden de resmedebilirler.
Örnek : Çocuk, oturma odasını çizebilir; bir ev resmini görmeden de ev çizebilir.
Bu dönem Piaget’nin işlem öncesi dönemine karşılık gelmektedir. Gardner, bilginin imgelerle temsil edilmesine “uzaysal zeka” adını vermektedir.

3. Sembolik Dönem
Bilişsel gelişimin sonuncu düzeyi sembolik dönemdir. Çocuk artık bu dönemde etkinlik ya da algının anlamını açıklayan sembolleri kullanır. Bu evre, Piaget’in soyut işlemler evresinin karşılığıdır ve 12 yaş civarında başlar.
Çocuk dil, mantık, matematik, müzik, vb. alanların sembollerini kullanarak iletişim kurabilir. Buna göre bilim adamları, doktorlar ve müzisyenler yaygın biçimde sembolik sistemi kullanırlar. Sembolik dönem, yaşantıların formüle edilmesine olanak sağlar.
Örnek 1. Ex2; B=I (PxE). Ayrıca, bu dönemde kısa cümlelerle, anlamsal olarak zengin ifadeler oluşturulabilir.
Örnek 2. Damlaya damlaya göl olur; boş teneke çok ses çıkarır, vb.
Semboller yoluyla, az sembolle çok şey ifade edilebildiği gibi; eylemlerle ve imgelerle açıklanamayan olay nesne ve durumlar daha kolay ve etkili olarak ifade edilebilir. Bireyin sembolik döneme ulaşması, zengin yaşantılar kazanmasını sağlar.
Bruner, çocukların eylemsel temsil döneminden imgesel ve sembolik temsil dönemlerine ilerlediğine inanmaktadır. Ancak bu durum, yetişkinlerin yaşantılarını artık eylemler ve imgelerle kodlayamayacağı anlamına gelmez. Artan yaş ve yaşantılarla, sembolik sistem daha çok kullanılır. Ancak, bazı meslek alanlarındaki kişilerde
örnek: cerrahlarda, sporcularda, piyanistlerde eylemsel kodlama sistemi daha gelişmiştir. Görsel sanatlar alanındaki kişilerde de imgesel temsil süreçleri daha baskındır.

3. VYGOTSKY’NİN BİLİŞSEL GELİŞİME İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
Rus psikologu Lev Vygotsky (1978), çocuğun sosyal çevresinin bilişsel gelişimde önemli bir rolü olduğunu ileri sürmüştür. Çocuklar, çevresindeki kişilerden ve onların sosyal dünyalarından öğrenmeye başlamaktadırlar. Çocukların kazandıkları kavramların, fikirlerin, olguların, becerilerin, tutumların kaynağı sosyal çevredir. Çocuğun içinde yaşadığı çevre, kültür, ona sağlanan uyarıcıların türünü ve niteliğini belirler. O halde, bilişsel gelişimin kaynağı, kişisel psikolojik süreçlerden önce, insanlar ve kültür arasıdaki etkileşimdir.
Vygotsky’ye göre tüm kişisel psikolojik süreçler, insanlar arasında, çoğu zaman çocuk ve yetişkinler arasında paylaşılan sosyal süreçlerle başlar. Bunun en açık örneği “dil”dir. Sosyal etkileşimler bizim üzüntülü olduğumuzu ya da mutlu olduğumuzu belirler. Sosyal çevremiz bizi belli bir kategoriye yerleştirir.
Örnek; zeki, uzun, kısa, zengin vb.
Sonuç olarak bizim bütün kişisel psikolojik süreçlerimiz, kültürümüz tarafından biçimlendirilmiş sosyal süreçler olarak başlar.
Vygotsky, çocuğun bilişsel gelişimini etkilemede yetişkin rolünün çok önemli olduğunu vurgular. Ona göre, çocuklar, yetişkinlerle ya da diğer çocuklarla işbirliği içinde çalıştıklarında bilişsel gelişimleri beslenir.
Bilişsel gelişim, başkaları tarafından düzenlenen davranışlardan, bireyin kendi kendine düzenlediği davranışlara doğru bir ilerleme gösterir. Öğretmenlerin ve diğer yetişkinlerin asıl işgörüsü, dışsal denetimi giderek azaltıp çocuğun içsel denetimini beslemek ve kendi kendini düzenlemesini desteklemektir.
Kısaca, birçok öğretme durumunda yetişkinler, çocukların düşünme ve problem çözme etkinliklerini kontrol ederler. Ancak bu kontrol, çocukların öğrendiklerini içselleştirmelerini sağlamalı, onları bağımsız düşünürler ve problem çözücüler haline getirmelidir.
Vygotsky’ye göre yetişkinin, çocuğun bilgiyi içselleştirmesine bilgiyi kazanmasına yardım edebilmesi için iki noktayı belirlemesi gerekir. Bunlardan birisi, çocuğun herhangi bir yetişkinin yardımı olmaksızın, bağımsız olarak kendi kendine sağlayabileceği gelişim düzeyini belirlemektir. İkincisi ise, bir yetişkinin rehberliğinde çalıştığında gösterebileceği potansiyel gelişim düzeyini belirlemektir. Bu ikisi arasındaki fark, çocuğun yakınsal gelişim alanıdır. (Zone of proximal development) Vygotsky’nin gelişim ve eğitime getirdiği en önemli kavram yakınsal gelişim alanıdır.
O halde Vygotsky’ye göre öğretim, çocuğun gelişimini ileriye götürebildiği ölçüde iyidir. Öğretim, çocuğun yakınsal gelişim alanını etkili olarak kullanmasını sağlamalıdır. Bu nedenle, doğrudan birebir öğretim ve çocukların çocuklarla ve yetişkinlerle etkileşimini sağlayan öğretim biçimleri çocuğun bilişsel gelişiminde önemli rol oynar. Çocuğun bilişsel gelişiminin ilerlemesinde, diğer bir deyişle yakınsal gelişim alanının etkili olarak kullanılmasında öğretmen, diğer yetişkinler ve diğer çocuklar önemli katkılarda bulunurlar. Bu nedenle okullar, öğretmenler, çocukları çalışmada aşırı derecede bağımsız bırakmamalıdır. Aşırı bağımsızlık, bilişsel gelişimi yavaşlatmaktadır. Gelişimin tam olarak sağlanabilmesi için, çocuğun sistematik olarak daha karmaşık durumlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Çocuğun, giderek karmaşık hale gelen bu olayları, olguları tam olarak anlayabilmesi için ise yetişkinin ya da o alanda uzman olan herhangi bir kişinin yardımına ihtiyacı vardır. Kuşkusuz daha bilgili kişi, çocuğun tırmanması için bilişsel yapı sağlar. Gelişmeye açık alanda, sosyal etkileşimler yoluyla kazanılan sosyal bilgi, bireysel bilgi haline gelir ve büyür, daha kompleks hale gelir.
Sonuç olarak gelişim belirli bir toplum içinde bireyin başarılı bir yetişkin olmasını sağlar.





























II. BÖLÜM


A. İLETİŞİM BİÇİMLERİ
Sözel tepkiler ile çocuğun konuşmalarına yanıt verilecek böylece kendine olan güveni artacak, atılımda bulunmak için teşvik edilmiş olacaktır. Anne çocuğuna iletmek istediği mesajı kendi ifadesiyle yineleyerek, doğru anlayıp anlamadığını denetlemesi ile çocuk sonraki iletişimlerinde kendini daha açıkça ifade edebilecek ve kendi eylemlerinin başkalarının üzerinde etkili olduğunu görerek kendine olan güveni artacaktır.
Duruma göre tepki türlerinin ayarlanmasında önemli olan yetişkinin duruma göre tepki türlerini ayarlamasıdır.
Çocukların kendiliğinden olan iletişimleri: İstek bildiren iletişimler, bilgi aktaran iletişimler ve öğrenmeye ilişkin iletişimler olmak üzere 3'e ayrılır.
Çocuğun isteğinin yerine getirilemeyeceği durumlarda istediği şeyin yerine geçecek başka olumlu bir şey önerilmeli, aynı zamanda basit sözcük ve kavramlar kullanarak, yasaklamanın nedeni açıklanmalıdır.
İki yaşındaki çocukların keşfetme isteklerini kuvvetlendirmek için, denetleyici-kısıtlayıcı konuşmaların elden geldiğince az sayıda olması gerekir. Bunun içinde çevredeki tehlikeli ve kolay kırılacak nesnelerin kaldırılarak çocuğun görüş alanının dışında tutulmalarında ve böylece çocuğun kısıtlanmadan rahat hareket edeceği bir alanın sağlanmasında yarar vardır.
Etkin öğretimin temeli olan tepkisel öğretim çocuğun konuşmalarına verilen tepkide bir seri öğretici unsurlarda eklenmesidir. Spontan öğretim ise yetişkinin durup dururken renklere, sayılara ilişkin konuşmaya geçmesidir.
Onaylama çocuğun sürekli atılımlar yapan aktif bir keşfedici olarak kabul edildiğini belirtme açısından önemlidir.
Tüm bu iletişim yolları, çocuğun sadece dil ve zeka açısından gelişimini tamamlamakla kalmaz, çocuğun gelişmekte olan egosunu da güçlendirerek kendine güvenen, atılımlardan çekinmeyen, duygusal yönden sağlıklı ve öğrenmeye karşı (motivasyonu) artmış bir birey olarak yetişmesini de sağlar.














B. OKUL ÖNCESİ DÖNEM (3-6YAŞ):
Bebeklik Dönemi: Doğumdan başlayıp iki yaşına kadar devam eden zaman sürecidir. Çocuk yetişkinlerin bakımına muhtaçtır. Çocuk bu dönem itibariyle ana dilini ve sembolik düşünceyi kazanır.

İlk Çocukluk Dönemi : İki yaş civarında başlayıp okul yıllarına kadar sürer. Çocuk kendi başına hareket etmeye başlar. Kendi isteklerine yönelip becerilerini geliştirebilir. Yetişkinlere bağımlılığı önemli ölçüde azalmıştır. Yaşıtlarıyla ilişki kurabilir. Bu dönem temel hatlarıyla okula hazırlık becerilerinin kazanıldığı dönemdir.
Üç yaşından itibaren oyun çağına giren çocuk, motor becerilerinin gelişmesiyle çevre üzerinde egemenlik kurmakta ve bunu giderek genişletmektedir. Sayı sayma, şarkı şiir öğrenme ve çevresindeki dünya hakkında sorular sorma gibi alanlarda dil ve zihinsel yetenekleri ilerlemektedir. Üç yaşındaki bir çocuk artık çevresinde kendisinden bağımsız bir dünyanın varlığını ve kendisinin de o dünya içinde bir birey olduğunu kabul etmiştir.
3 yaşındaki çocuk koşarken ve büyük oyuncakları itip çekerken önüne çıkan engelleri aşabilir, üç tekerlekli bisiklete binebilir. Kendi giysilerini kısmen giyebilir.
3 yaşındaki çocuğun bildiği kelime sayısı 1000'e ulaşır. Uyku ve temizlik alışkanlıkları büyük ölçüde kazanılmıştır. Mükemmele yakın bir şekilde kendi kendilerine yemek yemeyi başarabilirler. Çocuğun sinirsel kaslarını kontrol etmeyi başarabildiği
2 yaşlarından sonra başlatılan tuvalet eğitimi 3-4. yaşlarda artık sonuç vermeye başlamıştır. Bu yaş grubu çocuklar son derece ben-merkezcildirler ve çoğunlukla kendi başlarına oynarlar. Konuşma ve cümleler 3 yaş çocuğunda dilbilgisine daha uygun hale gelmiştir. Artık aralarında neden-sonuç ilişkisi bulunan düşünceler, birleşik önermeler alarak tek bir cümlede ifade edilmeye başlar, ancak konuşurken başkalarının görüş açısını dikkate almaz. Dil, hareket ve toplumsal gelişim yönünden, büyük ilerleme gösteren
3 yaş çocuğu zengin bir hayal gücüne sahiptir ve bunlar gerçek olaylar, gerçek kişilermiş gibi davranır. Yetişkinlerin giysilerini giymekten, onların davranışlarını taklit etmekten, ev işlerine yardım etmekten, büyüklerin çeşitli davranışlarını yinelemekten zevk alır. Ayrıntıya girmeyen küçük kısa hikayelerden hoşlanır.
4 yaş: çocuğu isteklerinin anında yerine getirilmemesini anlayışla karşılamayı öğrenmeye başlar. O artık kendi dışındaki dünyanın kuralları olduğunu ve başkalarının hak ve istekleri olduğunu görür ve beklemeyi öğrenir. 4 yaşında, üç yaşına göre daha sakin, daha uyumlu ve hareketlerini daha kolay kontrol edebilecek durumdadır. Bu dönemde çocuk kendisiyle oynayacak bir ya da iki arkadaşını seçmeye başlar. Oyun arkadaşları ilkokula başlayana kadar her iki cinsten de olabilmektedir. Rahatça koşmayı, zıplamayı, elini ve parmaklarını kullanmayı başarabilir. Kağıt, kalem, fırça ve boyalar bir önceki yaşından daha ustalıkla kullanılmaya başlanmıştır. Çevresini tanıma çabası içinde olduğundan sürekli sorular sorar ve açıklamaları dikkatle izler. Yetişkinlerle olumlu ilişkilerini sürdürürken kendi yaşıtı olan çocuklarla daha uzun süre birlikte olmaya başlar. 4 yaş çocuğu son derece açık sözlüdür, düşünceleri somuttur.
5 yaş: Bu dönemde çocuk daha bilgili ve olgun bir birey görünümündedir. Çevresine karşı dostça bir yaklaşım içindedir. Çocuk çevresine ait yeni keşiflerde bulunur, yetişkin desteğine daha az ihtiyaç duyar. Kaslarının kontrolü gelişmiştir. Düzenli cümlelerle insanlarla olan kişisel ve sosyal ilişkileri artmıştır. Hep konuşmak ister. Yetişkinler gibi uzun cümleler kurmaya çalışır. Olayları ve masalların sırasını bozmadan anlatır. Oyunlarında genellikle yetişkinin ciddi uğraşlarını konu alır, oyunlarda öğretmen, otobüs şoförü, anne-baba, doktor olur. Ev, el işlerine de ilgili olduğundan tamamlayabileceği görevler verilmeli ve böylece sorumluluk duygusunun gelişmesi desteklenmelidir. Grup oyunlarında beraberlik daha uzundur, grup üyeleri kuralları birlikte koyarlar. Genellikle canlı, neşeli ve hareketli bir görünüm içindedir. Kısaca 5 yaşındaki çocukta, motor dengenin, düşüncenin, bireysel-toplumsal ilişkilerin (benlik kavramının)evde, okulda ve toplum içinde uyumun daha belirgin olduğu görülür.

Bilişsel gelişme sürecinde görme, algılama, yargılama, çözme zinciri kendiliğinden oluşmaz. Yaşamın karmaşıklığı içinde, çıkmaz-çözüm ikilemleri yinelendikçe oluşan deneyimler benzer durumlarda kullanabileceğimiz bilgiler haline gelir.

Örnek1. “Haydi Bulalım-Labirentleri” bir yandan çocukların labirentlerin çıkmazları arasından giden yolu bularak çözüme varmanın tadını yaşatır.
Öte yandan da şekil-zemin algısını, görsel algının organizasyonunu, planlama yeteneğini, dikkat ve zihinsel yoğunlaşamayı, kısa süreli görsel belleği ve gözle elin birlikte uyumlu çalışma yetisini geliştirir. Bütün bunlarla da bilişsel gelişmeye katgıda bulunur.

Örnek2. “Haydi Bulalım” - Şifreler" karalamadan yazıya uzanan merdivenin basamaklarından biridir. Çocukların boyamadan aldığı tadı bulmanın, yapabilmenin zevkini katar. Bir yandan boyama kitabının işlevlerini yerine getirir biryandan da çocukları şifreyi algılama ve çözmeyle tanıştırır. Göz ve elin birlikte uyumlu çalışma yetisini, dikkatli ve kısa süreli görsel belleği geliştirir. Çalışırken bir nesnenin yerini korumak ve bulmak için sabitleme yetisini oluşturur. Bütün bunlarla da bilişsel gelişmeye katgıda bulunur.

Örnek3. “Haydi Çizelim”le amaçlanan çocuğun karalamadan çizgiye, çizgiden yazıya uzanan yolda güvenle, başarıyla ilerlemesini, düzenli çalışma alışkanlığını kazanmasını sağlamaktır.
Çocuklar için ancak anne, baba ve öğretmen gibi bir yetişkinin yol göstericiliğinde yararlı olacaktır.
Çalışmalar, olabiliyorsa her gün yapılmalı, en azından çalışma aralarına uzun zaman girmemesine dikkat edilmelidir.
Çocuğun çalışmaya istekli olduğu zamanların seçilmesine, hoşlandığı bir etkinliğin yerine hoşlanmadığı çalışmalara zorlanmamasına dikkat edilmelidir. Bu tür çalışmalar masa başında yapılmalıdır.
Çocuğun uzun süre bir işe dikkatini yoğunlaştıramayacağını gözönüne alarak çalışma süreleri kısa tutulmalıdır. Belirli zaman aralıklarıyla yapılmalıdır.
Her çalışmada çocuğun sıkılmadan bitirebileceği bir etkinlik hedeflenmelidir.
Örnek4. Bir çalışma süresi için bir- iki sayfa gibi.












Örnek5. Çocuklar; Matematiği sevmiyorsa ya da sayılarla uğraşmak zor geliyorsa, yeni geliştirilmiş metodlarla kolay sayı sayma, bulmacalar, eğlenceli matematik ve oyunlar, hepsi de severek ve coşkulu bir şekilde matematikteki yeteneğini geliştirmeyi amaçlıyor.

Örnek6. “Haydi Dikkat”le gerçekleşmesi amaçlanan temel işlev çocuğun görsel algı yetisinin gelişimi için şekiller, renkler, desenler, harfler, sayılar, sözcükler vb. arasındaki benzerlikleri, farklılıkları tanıyıp ayırtetmesidir.




Örnek7. “Haydi dikkat” Çocuklar için ancak anne, baba ve öğretmen gibi bir yetişkinin yol göstericiliğinde yararlı olacaktır.
“Haydi dikkat”teki çalışmaların yararı süreklilik ve düzenliliğe dayanır. Bunun için olabiliyorsa çalışmalar hergün yapılmalı, en azından araya çok zaman girmemesine dikkat edilmelidir.




6 Yaş: Son çocukluk döneminde çocuk, motor ve dil gelişimi açısından büyük aşamalar kaydetmiş ve dengenin gelişmesi sonucu hızlı yürüyebilen, futbol oynayabilen, el-göz koordinasyonunun gelişmesi sonucu iki eli de bağımsız kullanabilen bir birey haline gelmiştir. Altı yaş çocuğu değişmekte olan bir çocuktur. Anneler çocuklarındaki bu ani değişiklikleri “Bu çocuğa ne oldu? Bilmiyorum, çok değişti” şeklindeki sözcükleriyle dile getirirler. Daha tembel ve kararsız bir görünümdedirler. Altı yaş çocuğunun ince motoru oldukça gelişmiştir. El işlerinde daha beceriklidirler. Kesip yapıştırır, boyama yapar, resim yapar, tüm araç ve gereçleri iyi kullanır. Oyunlarda ve ilgi alanlarında kız ve erkek çocukları arasında farklılıklar gözlenir. Bir çok hayali role girerler. Grup oyunlarından çok hoşlanırlar. Bazı sorumluluklar yüklenir, söylenenleri dikkatle dinlerler. Kendisiyle gerçek nitelikte eğitim uygulamaları yapılacak bir çağa gelmiştir.




1. Oyun:
Okul öncesi çağdaki çocuğun temel uğraşı, öğrenme için kullanılan başlıca yoldur. Oyun, çocuğun sosyalleşmesini sağlar, duygularını ifade edebilmesi ve büyümesini yansıtabilmesi için en uygun yoldur. Çocuğa alınacak oyuncaklar pahalı bebek ve elektronik oyuncaklar değil, çocuğun güvenle ve çok amaçlı olarak kullanabileceği biçimde seçilmelidir.

2. Okul Öncesi Eğitim Kurumları:
Günümüz toplumlarında çocuğun giderek artan güvenli oyun imkanı ve yaşıtları ile birlikte bulunma ve sosyal gelişim ihtiyaçlarına cevap verebilmek açısından önemli bir görevi yerine getirmektedirler. Bu nedenle yalnızca çalışan annelerin değil, evde çalışan annelerin de çocuklarını bu tür eğitim kurumlarına göndermeleri özellikle
4 yaşından sonra desteklenmelidir.

3. Kitle İletişim Araçları:
Ülkemizde en sık kullanılan kitle iletişim araçları arasında özellikle kitap, radyo ve televizyon sayılabilir. Kitaplar, çocuğa sundukları zengin ve çeşitli bilgilerle onun doğal öğrenme isteğini besleyerek gelişimine büyük ölçüde katkıda bulunurlar. Radyo, yalnız işitme duyusuna yönelik olduğu için çocuk dikkatini yoğunlaştırmayı ve dinlemeyi öğretir. Değişik seslerin çocukta bıraktığı izlenimler çocuğun hayal gücünün gelişmesine katkıda bulunur. Televizyon, çocuğun bütün gününü başında geçirecek bir araç olarak değil, sadece günlük yaşamda karşılaşabileceklerinden çok daha çeşitli konularla ilgili bilgi ve izlenimler edinmesine yardımcı bir araç olarak görülmelidir. Temel ihtiyaçların kazanılmasında ailenin rolü oldukça etkilidir.

4. Açlık ve İştah:
Açlık duygusu midede meydana gelen kısa aralıklı kasılmaların oluşturduğu gerilimdir. Buna çoğu zaman genel bir huzursuzluk ve halsizlik de katılır. İştah yemek yemeye yönelik fizyolojik bir ihtiyaçtır. Açlık duygusu bebeklik döneminde bir gün içinde 8 kez görülür, çocukluk ve yetişkinlikte ise 3-5 defaya iner. Sevgi, elem, öfke ve hiddet iştahı bozucu etkenleridir. Ana babanın görevi, açlık ve iştah duygularının sağlıklı bir şekilde gelişmesini ve yemek yeme zamanlarının doğru biçimde yerleşmesini sağlamaktır. İlk ayların beslenme yöntemi meme ve biberondur. Bu yöntemler kullanılırken bedene kulak verilmeli, mide açısından hazım için uygun zaman aralıklarının geçmesine ve bedensel olarak açlık duygusunun oluşmasına dikkat edilmelidir. Ağlama ve huzursuzluk nöbetleri meme ile geçiştirilmiş bebekler, ileri yıllarda, mutluluğu buzdolaplarında aramaya, aç olunmadığı halde yemek yemeye ve yeme düzeninin dışında ufak tefek, besin değeri olmayan ama ağız dolduran ve tat veren besinlere yönelirler. Bebeğin psikolojik ihtiyaçlarını da düşünerek beslerken kucakta sevgi ve ilgiyle tutulmalıdır. Çocuk ilk beslenme kalıplarını alırken, onu çok hızlı beslemek, gürültülü ve huzursuz bir ortamda tutmak, sevmediği şeyleri yemeye zorlamak olumsuz yaşantılara sebep olur.

5. Uyku Alışkanlığının Kazanılması:
Fizyolojik olarak bebek rahim içi hayattan rahim dışı hayata geçtiğin de gününün üçte birini uyanık, üçte ikisini ise uykuda geçirir. İlk 40 günden sonra uzun uykuların ağırlıklı olarak akşam saatlerine, özellikle de 23-24'ten sabah 6-7'ye doğru kayması beklenir. Uyku sırasında fizyolojik Rem ve Nonrem dönemleri vardır. Nonrem uykusunun da dört basamağı vardır ve bu basamaklar boyunca uyku derinleşir. Bu dört basamaktan en derin uykunun uyunduğu delta basamağından sonra Rem uykusuna geçilir. Norem bölümü, insanın bedensel dinlenmeyi, Rem uykusu ise psikolojik dinlenmeyi sağlar. Rüyalar da Rem döneminde görülmektedir. Bebekte ilk yıllarda Rem uykusu yetişkinlik dönemlerindeki Rem uykusunun süresinden çok daha uzundur. Doğumdan sonra ortalama olarak uykunun % 50'sinden fazlası Rem'dir. Özellikle 36. aydan itibaren uyku kalıpları yetişkinlik kalıplarına benzemeye başlar. Rahat bir uyku için gereken dış koşullardan birinci ve gerekli en temel unsur, kişinin günlük ritmine uygun saatlerin uyku için kullanılmasıdır. Bunun yanında uyku sırasındaki gürültü, ışık, oda sıcaklığı, uykudan önce yenilen besinle ve yatağın kalitesi de önemli dış koşullardır. Uyku için en elverişli oda sıcaklığının 17-24 C arası olduğu belirlenmiştir. Yatak kalitesinde önemli olan bedenin S şeklindeki esas yapısını zorlamayacak bir yatak kullanılması ve başa çok az bir yükseklik sağlanmasıdır. Uykudan önce verilen süt ve bal uykuya geçişi ve uyku derinliğini artıran bazı hormon benzeri maddelerin salgılanmasına yardımcı olmaktadır.

6. Tuvalet Eğitiminin Kazandırılması:
Çocuk genellikle 20 aylık olduktan sonra tuvalet eğitimi için yeterli olgunluğa ulaşmaktadır. Buna rağmen bu olgunluğa bazı çocuklar 18. ayda, bazıları ise 24. ayda ulaşabilirler. Bu nedenle çocuğun bir yaş dolaylarında olduğu dönemde tuvalet eğitimine başlamak son derece sakıncalıdır. Tuvalet eğitimine başlamadan önce mesane kontrolü, bedensel olarak hazır olup olmadığı ve zihinsel gelişiminin değerlendirilmesi önerilmektedir. Eğitim sırasında bezlerin terk edilmesi hem gündüz, hem de gece için geçerlidir. Eğitim süresince başarıyı kutlamak, olumlu geri bildirimler yapmak ve ödüllendirici yaklaşımlardan yaralanılabilir.
2 yaşında; Tuvalet gereksinimini uygun zamanda dile getirip haber verebilir, isteklerinin anında yerine getirilmesini ister.
Uygun tuvalet eğitimi için göz önünde bulundurlması gereken belirleyiciler;
• Kakası düzenli, yumuşak ve şekillidir.
• Külotunu kendi kendine indirip kaldırabilmektedir.
• Ev halkının tuvalet/banyo hareketlerini taklit etmeye çalışmaktadır.
• Kakası geldiğini bir takım fiziksel hareketlerle belli etmektedir veya söylemektedir.
• Tuvalete gitmesi gerektiğini anlatan fiziksel uyarıları anlamakta ve önceden söylemektedir.
• Kakalı bezle kalmayı sevmemekte, istememektedir.
• 3-4 saatlik kuru dönemleri olmaktadır, mesane kasları idrarını tutacak kadar olgunlaţmıştır.
• Herşeye olumsuz yaklaşmamaktadır.
• Eşyaları yerine koyma alışkanlığını edinmeye başlamıştır.
• Bağımsızlık isteğini belli etmektedir. Y Yürüyebilmekte ve oturabilmekted
• Yürüyebilmekte ve oturabilmektedir.

C. SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ:
Bedenin ve hareketlerin gelişimi: İlkokul döneminde fiziksel büyüme-gelişme yavaş fakat kas dokusu gelişimi hızlıdır. Bu nedenle kaslarla iskeletin birbirine uyuşması sırasında “büyüme ağrıları” görülür. Büyük kas becerilerinin yanı sıra, küçük kas becerilerinde de yaşla artan düzenli ve sürekli gelişme, olgunlaşma söz konusudur. Bu dönemde çocuk, bireyselleşmenin adımlarını atarak, bir birey olarak toplumda yer almaya başlar. Çocuğun zihinsel ve sosyal becerileri, hayal kurma, canlandırma ve espri yetenekleri gelişir. Bu dönem çocuğu sürekli canlı ve hareketlidir. Oyun ve ilgi evden sokağa kaymıştır.
İlkokul birinci sınıfta yazı yazmayı öğrenebilen çocuk el yazısını ancak ikinci sınıfta becerebilir. Okul çağı çocuğunun konuşmasında da belirgin gelişmeler olur, sözcük dağarcığı genişler ve ilkokulu bitiren çocuğun 50.000 sözcük bildiği varsayılır. Bu dönemde niçin, ne, nasıl soruları çok sorulur. İlkokul çocuğunda pek çok kavram da gelişmiştir. 5 yaşındaki çocuk sağ-sol kavramını öğrenir. Ama kendinizin sağınızı solunuzu sorarsanız bilemez. İlkokul dönemindeki çocuk bunu gösterebilir. Şekil, boyut, uzaklık, sayı, zaman kavramları da gelişir. Ancak çocuğun en zor öğrendiği kavram ölüm kavramıdır. 2-7 yaş dönemindeki çocuklar ölümü geçici bir durum olarak düşünürler. 6-7 yaşından itibaren ölümün nedenleriyle ilgilenmeye başlarlar. 9-15 yaş arasında da yetişkinler düzeyinde ölüm kavramı gelişir. 8-9 yaşından önce çocuklar kuralların nedenini, anlamadan ya da farkında olmadan ailelerinden, çevrelerinden öğrenirler. 9-10 yaşından itibaren kuralların nedenini ve anlamını fark etmeye başlarlar.
6-11 yaş dilimini içeren bu yıllarda düşünme becerisi somut özellikler taşır.Duyu organlarıyla algıladığı durumlar içersinde düşünüp akıl yürütebilir.Sosyalleşme ve başarı arzusu ön plandadır.
Akran grupları, 6-12 yaş döneminde gelişir ve çocukların sosyalleşmesinde önemli rol oynarlar.


















III. BÖLÜM

DİL GELİŞİMİ İLE İLGİLİ BAZI EĞİTİMCİLERİN GÖRÜŞLERİ

1. DİL GELİŞİMİ
Dil insanlarin birbirlerine bilgi, düsünce ve egilimlerini aktarabilmelerinin yanı sıra, fikirlerini düzenleyebilmelerine olanak hazırlar. Kültür değerlerimiz ve bilgilerimizin çogu kuşaktan kuşağa sözlü yada yazılı sözcükler yolu ile iletilmektedir. herkes doğrudan kendi yasantısı yoluyla öğrendiğinden çok daha fazlasını dil yolu ile öğrenir. Dil ayni zamanda düşünme, bellek, muhakeme, problem çözme ve planlama gibi bilişsel süreçleri de içermektedir.
Dil çocuğu egosundan uzaklaştırıp onun sosyal bir kişi olmasını sağlayan kendisini kontrol ve takip ettirebilen düşüncelerini ve davranışlarını yavaş yavaş öğretebilen ve kendini güvenli hissetmesine yardım eden bir davranıştır.
Dil gelişimine ilişkin incelemeler çağdaş çocuk psikolojisi araştırmaları arasında en heyecan verici ve yogun olan çalışmaları oluşturmaktadır. Çünkü, çocuğun dile ilişkin yeteneklerinin gelişimi akıl almaz bir hızla gerçekleşmektedir. Tüm kültürlerdeki hemen hepsi ilk sözcüklerini ortalama olarak 12-18 ay dolaylarında söylerler. Dört yaşına geldiklerinde çogunlugu iyi düzenlenmiş cümleler kurarlar, hatta zaman zaman düşüncelerini süpriz sayılacak kadar karmaşık cümlelerle ifade edebilirler. 6 yaşındaki bir amerikalı çocuğun sözcük dagarcığı 8.000-14.000 sözcüğü içermektedir. Bu da 1 yaşından 6 yaşına kadar çocuğun sözcük dagarcığına her gün 5-8 sözcüğün eklenmesi anlamını taşır. Dilin yapıtaşları sözcüklerdir. Fakat her sözcük fonem adı verilen dilin ilkel seslerinden olusur.
Her çocuk önce bu sesleri çıkarmayı öğrenir. Örnek: "be" ve "me" seslerini öncelikle çıkarır. Her dil fonem kombinasyonlarına hükmeden bazı kurallara sahiptir. Yönsellik kavramı gelişmemiş çocuklar "p" "q" "b" "d" gibi harfleri karıştırırlar.
Dil yeteneğinin gelişimi de diğer gelişim yüzlerinde olduğu gibi belli bir sıra izler. çocuklar üzerinde yapılan dil gelişimi araştırmaları konuşmanın ilk öğrenildiği dönemlerde hemen tüm dünya çocuklarının ayni gramer kurallarını kullandıklarını ortaya koymuştur.


*** 7 YAŞ, çocuğun okula başladığı yaştır.
Ancak o zamana kadar çocukların zihinsel,
bedensel ve dil gelişimi büyük ölçüde tamamlanır.
Bu nedenle, çocuğu desteklemek için okula başlamasını
Beklemek ÇOK GEÇ!








DİL GELİŞİM

Konuşmayı öğrenmek uzun ve karmaşık bir olgudur. 0 ile 12-15 ay arası çocuk iletişimini mimiklerle, ağlama biçimleriyle ve anlamsız mırıldanmalarla dile hazırlık şeklinde yapar. İlk sözcükler genellikle birinci yılın sonlarında kullanılmaya başlar. 9-18 aylar arasında iki sözcükle farklı anlamların ifade edildiği cümlelerin kurulduğu dönem başlar. Çocuğun ilk konuşmaları öncelikle günlük yaşamlarında yakından ilgilendikleri ve onlar için işlevi
Olan objelerle ilgilidir.
Sesli uyarıcıları bol çevrede yetişen bebek, daha fazla seslendirme etkinliğinde bulunmakta ve daha çeşitli sesler çıkarabilmektedir. Genizden konuşanlar incelendiğinde, genellikle sütleri çok yavaş emdikleri, bu nedenlerle annelerin biberon deliğini fazla genişlettiği öğrenilmiştir, ancak bu konuşmaya yardımcı olacak olan normal emmeyi engellediği için önerilmemektedir. Biberon deliği gereğinden fazla küçük olanlarda ise ileri de peltek konuşma olabileceği için bu da önerilmemektedir.

0-6 ay arasında; bir yaşından önce çocuk dili anlamlı şekilde kullanamaz, ancak seslendirme (vocalisation) işlevi vardır. Birinci ay süresince bebekte seslendirmelere pek
sık rastlanmaz.

6.ay; Bu aydan itibaren bebeğe bir ses verildiğinde o da bir sesle tepkide bulunur. Kendi çıkardığı sesleri dinlediği gibi başkalarının çıkardığı sesleri de dinlemeye başlar. Bu
toplumsallaşmış seslendirmedir.

8. ay; Sesli ifadeleri duygularını açığa vurur.

10. ay; İşittiği sesleri taklit eder gibi görünür, ancak başarılı olamaz.

12. ay; Çocuk ilk anlamlı sözcüğünü genelde bir yaş civarında söyler. Bazı sözcük ve basit emirleri anlar. Yetişkinin çıkardığı sesleri papağan gibi yineler ancak, konuşmasında anlaşılır bir akıcılık yoktur.

18. ay; 18. ay civarında çocukların kelime bilgisi artmaya başlar. Ancak çocuk az sayıda kelime bilgisine sahip olduğu için bildiği kelimelerle genellemeler yapar (çoğu yiyeceğe birden mama demesi gibi). Çocuk iki nesne arasında ayırım yaptıkça yeni sözcüğe
gereksinim duyar.

2. yaş; 2 yaşına gelince iki sözcüklü cümleler kurmaya başlarlar ve çevrelerindeki hemen her şeyi isimlendirirler. Cümle kurarken cümlenin anlamı için önemli olmayan takıları atarlar.

3. Konuşmayı geciktiren öğeler;
-Duygusal çatışma, sevgi, şefkat eksikliği gibi.
-Münakaşa, dilin sürekli münakaşa etmek için kullanılan ortamda büyüyen çocuklar.
-Aşırı düşkünlük, bu tür çevrede çocuğa konuşmak için yeterince fırsat verilmez.
-İlgisizlik.

DİL GELİŞİMİ (2 YAŞ)
12-24 aylar arasında iki sözcükle farklı anlamların ifade edildiği cümleler kurar.
2,5 yaşa doğru kullandığı sözcük sayısı 200 ya da daha fazla olabilir,
Ben, beni/bana, ve sen zamirlerini doğru olarak kullanabilir,
3 yaşında cümleleri daha gramatik hale gelmiştir ve 300 civarında kelime kullanılmaktadır.

DİL GELİŞİMİ (3 YAŞ)
Cümleleri daha gramatik hale gelmiştir,
300 civarında kelime bilmekte ve kendi kendine
uzun süren konuşmalar yapmaktadır,
Yeni kelimelere karşı büyük bir istek ve ilgi duyar,
‘Ve’ kelimesini kullanmakta ve düşüncelerini ekleyebilmektedir,
Zamir ve bazı basit edatları uygun biçimde kullanabilir,

DİL GELİŞİMİ (4 YAŞ)
Konuşması dilbilgisi kurallarına uyar ve tümüyle anlaşılabilir bir hale gelmiştir,
‘Neden?’, ‘ne zaman?’, ‘nasıl?’, ‘niçin?’, sorularıyla sözcüklerin anlamlarını ısrarla sorar,
Uzun öyküleri dinler ve gerçekte var olanla düş ürününü zaman zaman karıştırarak anlatır,

DİL GELİŞİMİ (5 YAŞ)
5 yaşındaki çocuk hep konuşmak ister,
Yetişkinler gibi uzun cümleler kurmaya çalışır,
Bilgisini arttırmak için sorular sorar,
Dil bilgisi kurallarına uygun konuşur,
Her şeyin ‘neden’ ve ‘niçin’i ile ilgilenir,
Söylemek istediğini dile getirmeden önce düşünür,sonra söyler,

Dil

Montessori Eğitiminde, çocuklar harflerin isimlerini sırayla öğrenmeden önce harflerin sesletimlerini öğrenirler. Önce sesletimler öğretilir ,çünkü bunlar ileride okuyabilmeleri için gerekli olan kelimelerin sesleridir. Çocuklar bu sesletimleri, öğretmenin verdiği zımparalı harflere dokunarak öğrenirler ve bu da çocukların ilgisini çok çeker. Okuma eğitimi, çocuğun zımparalı harfleri kullanmasına yönelik ilgisinin artması ve gördüğü kelimelerin ne demek olduğunu sormaya başlaması ile başlar. Yazma çalışmaları veya harf kartlarını kullanarak kelime üretmek, Montessori Eğitiminde okuma eğitiminin alışkanlığını sağlar. Çocuklar gramer kurallarını oyunlarla öğrenir.
Örneğin;isimler nesnelere verilen adlardır, sıfatlar isimleri tarif eder ve fiiller hareket bildiren kelimelerdir. Bu aktivite, çocuklar için çok eğlencelidir.

0 yorum:

 

Zirve100 Toplist
Türkiyenin Tikky Sitesi Türkiyenin Tikky Sitesi