: Health,Psychology,Sağlık Blog-: Kasım 2008
30.11.2008

Nar suyu cinsel gücü artırıyor

0 yorum




Nar ve nar suyunun insan sağlığı üzerindeki etkilerine sürekli yenileri ekleniyor. Bilim insanlarının son yaptığı araştırma, narın bir başka boyutunu ortaya koydu.



İngiltere'de bir sağlık enstitüsü tarafından yapılan araştırmaya göre, günde bir bardak nar suyu içmek erkeklerde cinsel perfromansı artırıcı ve ereksiyon problemlerini giderici etki yapıyor.

53 kişi üzerinde 6 ay süre ile yapılan deneylerde, uzmanlar, nar suyunun içindeki maddelerin seks yaşamını hareketlendirdiğine dair ciddi tespitlerde bulunduğunu söyledi.

29.11.2008

Abartmayın günde 1 portakal yeter

0 yorum




Gripten korunmak için c vitamini şart. Ama tek bir portakal yemek ile kilolarca yemek arasında fark yok. Gribe karşı, aşağıdaki tavsiyelere kulak vermenizde yarar var.
Kış mevsimi kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlayınca C vitamini içeren gıdalara talep arttı. Grip gibi hastalıklara yakalananlar ve enfeksiyondan korunmak isteyenler portakal, mandalina gibi meyvelere yükleniyor.
C vitamini tümetimini tavsiye eden uzmanlar ise bunun abartılmaması gerektiğini belirtiyor. Kayseri İl Sağlık Müdürü Kadir Çetinkara, C vitamini içeren meyvelerden her gün bir tane yemenin vücudun ihtiyacı açısından yeterli olduğunu vurguluyor. Kilolarca meyve yemenin yanlış olduğunu ifade eden Çetinkara, önemli bir uyarıda bulunuyor: "Bu meyveden bir tane yeseniz de 5 kilo yeseniz de aynı. Vitaminin fazlası vücuttan atılır. Atılamayan kısımlar ise böbrek taşına neden olabilir. Bu nedenle C vitamini deposu meyveleri yeme konusunda abartıya kaçılmamalı." Vücut direncinin düştüğü, enfeksiyon hastalıklarının arttığı kış aylarında dengeli beslenme büyük önem taşıyor. Süt ve yoğurda ağırlık verilmesini isteyen Sema Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hayrettin Mutlu, yaz döneminden çıkınca unutulan sıvı tüketimini de tekrar hatırlatıyor: "Vücut dengesini korumak için günde iki-üç litre su tüketilmesine ve iki tabak sebze yemeği yenmesine önem vermeliyiz. Dengeli beslenmenin bir diğer şartı ise yeterli protein alımı. Özellikle süt, yoğurt, peynir, yumurta, et, tavuk ve balık gibi gıdalar protein açısından zengindir." Beslenme ve diyet bölümü uzmanı Tuğçe Aytulu Ersin ise antioksidan özellikleri sebebiyle A ve C vitaminlerine dikkat çekiyor. Bu vitaminlerin, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini anlatan Ersin, "Bu sayede hastalıklara karşı daha dirençli olabiliriz." diyor. Gripten korunmak isteyenlere öneriler
Kabak, Brüksel lahanası, pırasa, ıspanak ve karnabahar gibi sebze yemeklerine ağırlık verin. Çay ve kahve yerine vitamin yönünden daha zengin olan kuşburnunu tercih edin. Öğlen ve akşam yemeklerinde salatayı eksik etmeyin. Süt, yoğurt, yumurta, et, tavuk ve balığı düzenli tüketin. Havuç ve brokoliyi bolca tüketin. Turunçgiller, roka, maydanoz, tere ve sivribiberi ihmal etmeyin. Taze sıkılan meyve suyu için, meyveleri bekletmeden yiyin.

27.11.2008

10 soruda rahim ağzı kanseri

0 yorum


Kadınların çoğunda virüs vücuttan atılırken bazılarında atılamaz ve rahim ağzı kanserine neden olur.
VKV Amerikan Hastanesi Kadın Sağlığı Ünitesi uzmanlarından ve http://www.tupbebek.com/ sitesi medikal direktörü Dr. Senai AKSOY rahim ağzı kanserinden nasıl korunabileceğinizi, hastalığın teşhis ve tedavisini 10 soruda anlatıyor.
Rahim ağzı kanserine nasıl yakalanılır? Rahim ağzı kanseri, human papiloma virüs (HPV) denen bir virüsün uzun süreli enfeksiyonu soncu ortaya çıkar. Bu virüse genellikle ilk cinsel ilişkiyi takip eden birkaç yıl içerisinde yakalanılır. Kadınların çoğu virüsü temastan sonraki 12 – 24 ayda vücuttan tamamen atarlar. Ancak bazılarında virüs vücuttan atılmaz ve takip eden yıllarda rahim ağzı kanseri riski oluşturur. HPV cinsel yoldan bulaşır. Prezervatifin örtmediği genital bölgelerden de bulaşabileceğinden prezervatif bu hastalığa karşı tam bir koruma sağlamaz.
Gelecekteki sonuçları nelerdir? İyileşme mümkün mü? Virüs taşıyıcısı olmanın orta ve uzun dönemde çeşitli sonuçları vardır. Orta dönemde virüs kanser öncesi dediğimiz durumlara yol açabilir. Bu durumlar lezyonun önemine göre rahim ağzının yakılması (veya dondurulması) veya problemin olduğu bölgenin çıkarılması (konizasyon) işlemi ile tedavi edilir. Bu işlem basit olmasına rağmen seyrek olarak ileri ki yıllarda hamilelikte risk oluşturabilir (düşük veya erken doğum). İşlem sonrası virüs enfeksiyonunun tekrarlanma riski olduğundan jinekolojik kontrolleri aksatmamak önemlidir.
Rahim ağzı kanserinin oluşmasını kolaylaştıran dış faktörler var mıdır? Evet, vardır. Sigara içilmesi, vücut direncini düşüren hastalıklar veya ilaçlar kanser oluşumunu kolaylaştırır.
Rahim ağzı kanseri genetik midir? Hayır, değildir. Rahim ağzı kanseri genetik geçiş göstermez. Ailede rahim ağzı kanserinin olmaması koruyucu bir faktör olmadığı gibi kansere yakalanmış akrabaların varlığı bir risk oluşturmaz.
Rahim ağzı kanserinin belirtileri var mıdır? Kanser tespit edildiğinde belirtiler tümörün boyu, tipi ve hangi derecede olduğuna bağlı olarak değişir. Özellikle kanser öncesi olarak tanımlanan dönemde hiçbir belirti olmayabilir. Bazen hiçbir nedene bağlı olmayan ve cinsel ilişki ile ortaya çıkan ağrılar veya kanamalar görülebilir. İlerlemiş dönemlerde tümör büyüklüğüne göre mesane veya bağırsak gibi komşu organlara baskı yaparak idrar veya dışkılama problemlerine yol açabilir.
Virüse yakalanmak için en riskli yaşlar hangileri? Virüsle ilk temas ilk cinsel ilişkiyi takip eden birkaç yılda olmaktadır. 20 - 25 yaşındaki her 3 kadından biri virüs taşıyıcıdır. Bunların çoğunluğu virüsü vücutlarından attıklarından bu oran daha ileriki yaşlardaki kadınlarda onda bire düşmektedir.
Rahim ağzı kanseri öldürücü müdür? Kaç kadın bu kansere yakalanmaktadır? Rahim ağzı kanserine yakalanan kadınların üçte biri ölür. Ülkemizde sağlıklı istatistikler bulunmamakla birlikte Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkemizle aynı nüfus yoğunluğuna sahip ülkelerde yılda 3000 – 4000 rahim ağzı kanseri vakası görülmektedir.
PAP – Smear testi nedir? Ne işe yarar?
Rahim ağzı kanserini erken tespit edebilmek için rahim ağzındaki hücrelerin incelenmesine Smear denir. Bu muayeneye ideal başlama yaşı 25’dir ve her yıl yapılmalı. Eğer ilk iki Smear testi normalse daha sonra ki testler 3 yılda bir yapılabilir.
Aşılamaya hangi yaşlarda başlanmalı? Ne kadar süre koruyuculuğu vardır? İdeal olanı ilk cinsel ilişki öncesi yapılmasıdır. İlk cinsel ilişki yaşı sosyo – ekonomik ve kültürel şartlara bağlı olarak değişebileceğinden aşı için en iyi yaş aralığı 14 yaş civarı olarak tespit edilmiştir. Ancak cinsel ilişki sonrasında aşının yapılmasında herhangi mahsur yoktur ve koruyuculuğu vardır. Son araştırmalar aşının 55 yaşa kadar koruyuculuğu olduğunu göstermektedir. Daha önce virüs enfeksiyonu tespit edilmiş olan kadınlarda da virüs yeterli bağışıklık bırakmadığından aşı yapılması tavsiye edilir. Bugün ki bilgilerimizle aşının koruyuculuğu en az 5 – 6 yıl sürmektedir.
Rahim ağzı kanserinden sorumlu başka virüslerde var mıdır?
Rahim ağzı kanserinden sadece papiloma virüsü ailesinden virüsler sorumludur. Rahim ağzı kanseri oluşturabilecek 15 kadar virüs tipi vardır. Bunların içinde 16 ve 18 tipleri kanserin yüzde 70’inden sorumludur. Aşı ile özellikle bu tipler hedeflenmektedir. Aşı diğer tiplerin çoğuna karşı korunma sağlamadığından yıllık jinekolojik kontrollere ve Smear testlerine devam edilmesi zorunludur.

MENAPOZ

1 yorum

Menapoz: Son defa adet görmektirMenapoz sözcüğü ilk olarak 1812 yılında Gardanne isimli bir Fransız jinekolog tarafından kullanılmıştır. Latince olarak Meno=Ay Pause=Son anlamına gelen kelimelerin birleşiminden türetilmiştir.Ancak klinik olarak bir kişiye siz menapozdasınız diyebilmek için en son görülen adetin üzerinden 1 yıl geçmelidir.Kuşkusuz 2-3 aydır adet görmeyen ve çeşitli belirtileri olan bir bayanda bazı laboratuvar tetkikleri yapılarak menapozda olup olmadığı saptanabilir.Aybaşı kanamalarının, ergenlik çağından başlayarak hemen hemen her ay tekrarlanan yumurtlama faaliyetlerinin sona ermesi demektir.Kadın yaşamının doğal bir evresidir,bir süreçtir. ılk adet görme (menarş) ile başlayan kadının üreme dönemi, menopoz adı verilen, adetlerin sona ermesine kadar sürer. Menopoz ana hatlarıyla kadının çocuk sahibi olamayacağı bir dönemdir. Yumurtalıkların gerek yumurta ve gerekse kadınlık hormonu olan östrojeni üretme yeteneği sona ererMenopoz (son adet ) öncesi ,adet düzensizliklerinin sıkça görülmeye başladığı ve bazı menopoz belirtilerinin görüldüğü yıllara Pre menopoz dönemi denir.Menopozdan sonraki döneme ise Post menopoz denir.Tüm bu yılları kapsayan döneme ise(premenopoz,menopoz,post menopoz)KLıMAKTERıUM , bayana ise KLıMAKTERıK BAYAN adı verilir.Menopoza Ne Zaman Girilir?Menopoz yaşı 45 ila 60 yaşları arasında değişmektedir. ıstatistiki olarak ortalama yaş 51.4 yaşıdır. Türkiye'de ise bu yaş ortalaması 46 dır.Doğum yapanlarda,düzenli seks hayatı olanlarda,spor yapanlarda,erken adet gören bayanlarda daha geç menopoza giriş görülmektedir.Geç adet görenler,düzensiz hayat tarzı olan (beslenme,içki,sigara,uyku düzeni,stres),cinsel hayatı bozuk olanlarda,doğum yapmamışlarda,30 yaş civarı eşin kaybeden veya boşananlarda menopoza diğerlerine nazaran daha erken giriş görülür.Erken Menopoz yaşı: 35 yaş altında menopoza girilmesi durumuna denir.Erken Menopoz 35 yaşın altında her yaşta olabilmektedir. Yani 18 veya 22 yaşında ki bir bayan dahi menopoza girebilir, bir daha adet görmez ve doğurganlığı kaybolur. Bu kişilerde ya doğuştan yumurta oluşturacak hücre sayısında azlık vardır ya da geçirilen çeşitli hastalıklar veya büyük üzüntü ve stresler sonucu veya kullanılan çeşitli tedavi yöntemleri ve ilaçlar sonucu bu yumurtalar harap olur. (Mesela bazı kemoterapi-kanser tedavisi ilaçları ve radyoterapi yöntemleri)Bazı erken menopozlar POF (premature overian failure-Erken yumurta tükenmesi) olarak değerlendirilir.Geç Menopoz Yaşı: Genç Menopoz yaşı diye bir sınırlandırma yaşı yoktur.Kanama her yaşa kadar devam edebilir.Cerrahi menopoz ;ise çeşitli nedenlerle ameliyat ile bayanın yumurtalıklarının alınması ve buna bağlı olarak oluşan menopozdur.DÖNEMıN ÖNEMı:Türkiye'de menopoza giriş yaşı ortalama olarak 46 dır.Devlet ıstatistikleri Enstitüsü raporlarına göre 2000 yılında beklene yaşam süresi kadınlar için 72 dir.76 - 42 = 34 yıl ,bu neredeyse ise bir bayanın hayatının üçte birini kapsayan bir dönemdir ve beklenen yaşam süresi ileriki yıllarda dahada artacaktır.Bir bayanın sosyal, maddi ve manevi olgunluğa eriştiği bu dönemde , hatta bazı meslek ve konumlarda kişinin bilgi,tecrübe ve beceri açısından pozisyonun zirvesinde bulunduğu ve hayatının en verimli olacağı bu dönemde en basitinden menopozun getirdiği gece terlemeleri ve buna ağlı uyanma ve de uykusuzluk ve sonuçları ile yaşamak kişiye çok şey kaybettirecektir.Hayat her zaman ve her yaşta güzeldir.Yaşamasını bilelim.SAğLIKLI YAşAYIP YAşAM KALıTEMıZı ARTTIRALIM.Menopoz Belirtileri ve şikayetleri ;Genelde adet düzensizlikleri ile başlar. Normal seyreden menstural kanamalar alışılmışın dışında ya şiddetlenir ya da seyrek görülmekle birlikte azalır.Büyük çoğunlukta başlangıçta 2-3 ayda bire düşer. Çok daha az bir kısımda ise adet kanama süreleri sıklaşabilir. Bu dönemdeki kadınlarda hep gebelik korkusu vardır,geciken her adet kanaması bir gebelik olabileceği korkusu ile bu hanımlarımızı rahatsız etmektedir. Adet kanaması geç olarak gelse bile kadında hep gebe kalma korkusu olacak ve cinsel hayatı bozulacak, seksten uzaklaşacaktır. Düzensiz ve bozuk bir cinsel yaşamın ise menopoza girişi hızlandırdığı düşünülmektedir.Menopoza giren kadınların dörtte üçünde görülen en yaygın belirtilerden biri de sıcak basmalarıdır. Ayrıca gece terlemeleri (gece yarısı meydana gelen ve bazen uykudan uyandıran sıcak basmaları) uykusuzluk, çarpıntı, zihin karışıklığı, değişken ruh halleri, depresyon olabilir. Nasıl ki her insan boy, kilo, görünüm, ten rengi gibi birbirinden çok farklı ise menopozunda belirtileri tek tek her kadına özgü biçimde gelişmektedir.Menopozun kadın vücudunda oluşturabileceği değişiklikler ve sıkıntılar:Östrojen hormonunun azalması bazı değişimleri de beraberinde getirebilir. Bunlar arasında aniden sıcak basması, yüzde daha fazla olmak üzere kızarma atakları, sinirlilik, huzursuzluk, uykusuzluk ya da depresyon gibi duygusal değişmeler, vajinal dokuların kuruması ve incelmesi ve buna bağlı olarak cinsel birleşmede ağrı gibi belirtiler yer alabilir. Bu belirtiler bazı kişilerde hiç görülmeyebileceği gibi, bazı kişilerde belirtilerin çoğu bir arada görülebilir.Menopoz dönemi, kemiklerin süngersi bir hal alması demek olan osteoporoz ile, hormonların etkisiyle menopoz öncesi kadınlarda daha az görülen damar sertliğinin hızlanması gibi sorunları da beraberinde taşıyabilir.Sıralarsak:Büyük ve küçük dudaklarda kuruma,kaşıntıVajen duvarında incelme ve kuruma;-cinsel ilişkide acı ve sonuç olarak cinsel isteksizlikÇok sık vajinal hastalıklara yakalanma,ıdrar yolu enfeksiyonları,idrar kaçırma şikayetleri,Rahim sarkması,ciltte kurumalar,pullanmalar,,kolayca oluşan çürüme ve morluklarses te kalınlaşma;vücut tüylerinde azalma ve incelme,kalpte çeşitli rahatsızlıklardolaşım sistemi bozuklukları(damar hastalıkları)iskelet sisteminde kemik erimesimemelerde gevşeme,yumuşamave bu gibiMenopoz Kadın Hayatının DOğAL - Fizyolojik bir dönemimidir?Annelerimiz,anneannelerimiz ve de onların anneleri menopoz tedavisi mi görmüşler? Yoksa bu dönemdeki başata kadına hayatı zehir eden bazı kadınlarda şiddetli seyreden bazen gecede 3-4 defa onu uykudan uyandıran, buna bağlı uykusuz kalma ve gündüz yorgunluk,dikkat toplayamama, düşünce ve hareketlerde yavaşlama,saldırganlık ve alınganlık ile hayat kalitesini erken dönemde bozan; ve de psikolojik olarak uykusuzluğun getirdiği depresyon,depresyonun getirdiği uyumsuzluk,sosyal ilişkilerde zayıflık, yalnızlık, ağlama krizleri, cinsel istek azlığı ve buna bağlı ailevi problemler ve de kendine güven kaybı (çok az bir kadında bu dönemde cinsel istek artışı olabilir) gibi hayatı tehdit edebilen, yaşam kalitemizi düşürüp bize ızdırap veren bu sıkıntıları ortadan kaldırıp hayatımızın üçte birini ve de en güzel olması gereken yıllarımızı sağlık ve mutluluk içinde mi yaşamak.Ayrıca ileri yıllarda ise kemik erimesi nedeni ile (osteoporoz-osteopeni) vücut kemik sisteminde ciddi problemlere yol açabilecek ve hayatın kaybına varabilecek sonuçlara gidebilecektir.Teknolojinin, tetkik ve tanı yöntemlerini ve kullanılan ilaç ve de tedavi yöntemlerinin bu kadar ilerlediği bir zamanda bunlardan faydalanmamak hayat kalitesini düşürür ve kişiyi sıkıntıya sokar. Tıbbın amacı kişiye zarar vermek değil değildir,ona faydalı olmaktır.Nedense bu menopoz dönemlerinde doktorlara ve tedavilere bir güvensizlik gelişmekte kulaktan dolma yanlış bilgiler ile kadınlarımız tedaviden korkmaktadırlar.Doktorlar bir düşman olarak görülmekte ,onlardan uzaklaşılmaktadır. Bana ilaç verip zarar verecek ben kullanmayacağım veya yarıda bırakıp, bilmem kim kullanmış şöyle olmuş gibi yaklaşımlar sergilemektedirler. Hepimiz insanız bizimde annelerimiz,ablalarımız kız kardeşlerimiz var,biz niye size zarar vermek isteyelim ki? (sizin anneniz kullanıyor mu derseniz aynı şey bendede var,kavga dövüş ikna etmeye çalışıyorum)Günümüzde menopoz tedavisinde kullanılan gerek belirtileri yok etmede gerekse menopozun vücutta yapacağı bedensel etkileri azaltmak ve kontrol altına almakta kullanılan ilaçlar yıllar süren her yönüyle yıllarca incelendikten sonra kullanılmaktadır.Menopoz tedavisi bir şablon -kalıp tedavisi değildir. Her kadın özel olarak bir birey olarak alınır ve incelenir.Elde edilen verilerle kişiye ve konumuna uygun tedavi düzenlenir.Tedaviye Doğru;En önemli şeylerden bir tanesi hastanın çok çok dikkatli incelenmesi ve değerlendirilmesidir.Hasta önce sorgulanır;-şimdiye kadar geçirdiği hastalıklar-allerjisi var mı?-kullandığı ilaçlar-ameliyat olup olmadığı-aldığı tedaviler-sigara ve alkol kullanımı-aileden gelen bir hastalığı olup olmadığı-ailedeki kadınlarda menopoz yaşı ve durumu, meme veya rahim hastalıkları olup olmadığı-daha önceki adet düzeni,doğum,küretaj,düşük sayıları-şikayetleri nelerdir gibi,Sorgulamadan sonra;Kadını tepeden tırnağa inceleyen bir muayeneye ve incelemeye geçilir.Kilo,boy ölçülür,alışılmış rutin jinekolojik muayenin yanında genel vücut muayeneside yapılır,kalp,akciğer ,karaciğer de problem araştırılır,varis vs bakılır.Muayenede önce her kadının her yıl yaptırması gereken tetkikler yapılır,muayene sırasında smear testi yapılır,göğüs muayenesi yapılır.Ayrıca 40 yaş üstünde ise hiç bir şikayeti olmasa da her kadına mamografi(meme filmi) ve meme ultrasonu istenir, 40 yaş altındaki kadınlarda eğer bir şikayet veya belirti varsa istenir.Mamografi konusunda rutin şöyledir;40 -50 yaş arasında ise ve riskli (ailede meme şikayeti veya daha önceden başka problemler yaşamışsa gibi) gruba girmeyen hanımlarda yılda bir veya iki yılda bir ,hekimin kanısına göre mamografi çekilir.50yaş üstü veya hangi yaşta olursa olsun riskli gruba girdiğini kabul ettiğimiz hastalara ve menopozda hormon replasman tedavisi alan hanımlara her yıl kesinkes meme filmi çekilir.Özet olarak menopoz tedavisi gören veya görecek her kadına mamografi yapılır.Rutin laboratuvar tetkikleri istenir; kan sayımı,idrar tahlili,gerekli hormonlarKullanılması düşünülen ilaçlar karaciğerden geçip süzüldükleri için karaciğer 'e ve böbreğe ait testler yapılır.Rahim ve yumurtalıklar ultrasonografi ile kontrol edilir.Rutin tetkiklerin dışında hastada genel veya bölgesel bir hastalık varsa buna ait tetkikler istenerek hastalığın durumuna bakılır,(mesela guatr hastalığı gibi) verilecek tedavinin bu hastalığa bir zararı dokunup dokunmadığı araştırılır.Eğer hastada düzensiz bir kanama varsa mutlaka bir rahim içi dokusu örneği alınır,bu acısız ,çok basit bir işlemdir.Böylece kişinin bir profili çıkarılır,sosyal,ekonomik ve de kültürel düzeyi göz önüne alınarak,ve de belirtiler ve bulgular buna eklenerek ne tür bir tedavi uygulanacağına karar verilir.Burada görüleceği gibi bu tedavi planı kişiye göre hazırlanır.daha sonra hasta ile birebir karşılıklı oturularak,haklı olarak soracağı sorular cevaplanır ve tereddütleri giderilir ve ortak anlaşma sağlandıktan sonra ,hasta güven duyduktan sonra tedavisi verilir.Tedavide;Kişinin şikayetlerini giderme ve östrojen eksikliği ile daha sonra oluşabilecek zararları azaltmaya yönelik planlanır.Ancak östrojen hormon tedavisi, meme kanseri veya rahim kanseri bulunması halinde, bu hastalığın seyrini hızlandıracağı için, mutlaka uzman bir doktorun muayenesi ve periyodik takipleri altında sürdürülmelidir.Hormonal tedavi; hap,cilde yapışan flaster,iğne veya vajinal krem-fitil olarak verilirılaç tedavisinin yanı sıra geçiş dönemini algılayabilmesi için kısa bir süre psikolojik danışma alması önerilir.Nefes alma egzersizleride kişiye destek ve rahatlık verir,ayrıca iskelet sistemini de kuvvetlendirme çok çok yararlı olacağı için gerekli fiziksel egzersiz şemasının düzenlenmesi için fizyoterapist desteği önerilir.Gerekli beslenme önerileri içinde diyetisyen'e başvurmak idealdir.Çok kısaca menopozun ileri dönem problemi olan kemik erimesinden bahsedersek;Menapozun başlangıç döneminde daha yoğun görülen sıcak basması ve duygusal belirtiler, zamanla kendi kendine azalmakla beraber, vajina, özellikle kemik ve damar gibi dokulardaki bozukluk yıllar geçtikçe devam edecektir.Kemik erimesine OSTEOPOROZ diyoruz,Kemik erimesi en çok:beyaz tensarışınkalsiyumdan eksik diyetle beslenmişveya ilaçlar veya hastalıklar nedeni ile yeterli kalsiyum alamamış kadınlardahareketsiz yaşayan veya işi gereği devamlı oturansigara içen hanımlarda daha çok görülmektedir.kemik kütlesi kaybolarak süngerimsi hal alır ve çok kolay kırılabilir bir hal alır,bu bölgeler özellikle yukarıdan aşşağıya boyun,bel ve kalça kemiğidir.Menopozal osteoporoz östrojen kaybı ile oluştuğundan(kabaca östrojen kemiklerin kalsiyumu almasını sağlar),östrojen olmayınca veya az olunca kemik yenilenemez.Kısa soru cevaplar;Menopozdayım cinsel ilişki bana acı veriyor,ne yapmalıyım ?-ilişkideki acımanın nedeni östrojen eksikliğine bağlı vajendeki kurumadır,doktorunuz size uygun tedaviyi ve kremi verince bu sorun kesinkes çözülecektir.Hormon tedavisi alan menopozlu bir kadın gebe kalabilir mi?-Hayır,yumurtalık artık döllenebilir yumurta üretmediğinden hamile kalamazBir arkadaşım hormon tedavisi alıyorsan güneşe çıkma dedi,doğru mu?-Bu hiç güneş görmeyeceksiniz anlamında değil,hormon takviyesi alan hanımlarda ciltte güneşten lekelenme şansı biraz daha artar,ama önemli olan buradaki yaş faktörüdür,menopozdaki hanımlarımızı 50 yaş ve üstü kabul edersek kadın veya erkek bu yaştaki kişilerin ciltleri güneşe karşı daha hassas olur.Kalsiyum haplarını ne zaman yutmalıyım?-Bunun için özel bir zaman olmamakla birlikte yemekle beraber alınması emilimini kolaylaştırır,akşam olması daha tercih sebebidir.Sigara ve Menopoz arasındaki ilişki nedir?-Sigaranın menopozu beş ila on yıl kadar erkene aldığı düşünülmektedir.Menopozdan korkmayınız,hayatınızın her anını bedeninize ve ruhunuza saygı ile yaşayarak, severek ve de üreterek yaşayınız,hayat her yaşta başka güzeldir.

KÜRTAJ

0 yorum

GEBELıK KÜRTAJ?ı (KÜRETAJ?ı) nedir? Gebelik Küretajı rahim içine yerleşmiş olan gebeliğin kendi isteğinizle veya tıbbi zorunluluk nedeni ile yazılı onayınız alınarak çeşitli yöntemler ile sona erdirilmesidir.Müdahale öncesi değerlendirme:ısteğe bağlı olarak küretaj yaptırmak isteyen kadın için ilk adım hamile olduğunu öğrendiği anda veya adet gecikmesi olduğunda bir Kadın hastalıkları ve Doğum Uzmanına başvurarak hamile olup olmadığını öğrenmek,hamile ise gebeliğinin kaç haftalık olduğunu ultrasonografi ile kesinleştirmektir.ıkinci aşama olarak hekiminiz genel ve kadın hastalıkları açısından sağlık durumunuzu değerlendirilecek küretaja mani olacak herhangi bir sağlık sorununuz olup olmadığına bakacaktır.-Kimler küretaj yaptırabilir: Her kadın küretaj olabilir. Evli olup olmamak önemli değildir.Tıbbi zorunluluk varsa (anormal bebek veya gebelik annenin hayatını tehlikeye sokuyorsa gibi )gerekli kanuni dökümanlar hazırlanarak her aydaki bebek alınabilinir.Eğer uygun konumda iseniz hekiminiz kullanılacak cerrahi teknik, anestezi,müdahalenin nerede yapılabileceği gibi sizin durumunuza uygun detayları açıklayacaktır.Risk ve masraflar gibi değerlendirilmesi gereken ilave etkenler,cerrah ile bu esnada tartışılmalıdır.Kadın için gebeliğin sona erdirilmesindeki en önemli aşama duygusal kararlılıktır.Sosyal konumunuz, ekonomik koşullarınız,gelecek yaşantınız , partnerinizin pozisyonu ve fikride önemli rol oynamaktadır.Bu yüzden kararınızı bütün koşulları değerlendirerek kesin bir şekilde vermeniz daha sonraki ruhsal durumunuz için gereklidir.Her yıl başarıyla binlerce küretaj yapılmaktadır.Buna rağmen sizin bu cerrahinin muhtemel riskleri hakkında bilgilendirilmiş olmanız gerekir.ınfeksiyon ve parça kalması gibi ameliyat sonrası rizikolar nadirdir ve tedavi edilebilir.Bütün cerrahi ameliyatlar (cilt kesisi dikilmesi, diş çekilmesi, abse boşaltılması dahil ) bazı riskler içerir.Bu nedenle kararınızı kesinleştirmeden önce hekiminizle mutlaka görüşünüz. Komplikasyon riski, operasyon sonrası ve takiplerinizde doktorunuzun tavsiyelerine yakından uyarak azaltılabilir.*Daha evvel gebe kalmamış bir kadının küretaj olması veya küretajın kaçıncı küretaj olduğu kadının daha sonra gebe kalmasını normal koşullar altında etkilemez.Cerrahi yöntem;Doktorunuzun önerileri ve sizinde isteğiniz doğrultusunda doktorunuzun ofisinde veya hastanede müdahaleniz yapılabilir.Küretaj müdahaleleri genelde hastanın koşulları uygun ise genel anestezi ile bazen de lokal anestezi ile yapılır.Eğer genel anestezi uygulandıysa tüm müdahale boyunca uyuyacak ve hiç bir şey hissetmeyeceksiniz ,tek hissedeceğiniz şey anestezi vermek için kolunuza yapılacak basit bir iğne olacaktır..Lokal anestezi uygulanacaksa gerekli hastalarda yatıştırıcı uygulayarak hastanın gerginliği azaltılır.Lokal anestezide rahim ağzı uyuşturulur hasta gebeliğin boşaltılması sırasında hafif bir karın ve kasık ağrısı duyabilir.Gebeliğin sonlandırılmasında genelde uygulanan iki yöntem vardır.En sık kullanılanı vakum aspirasyonu ile gebeliğin emilerek boşaltılmasıdır.Daha nadir olarak kullanılanı ise küretaj kaşıkları ile kazıma yöntemidir.Operasyon gebeliğin büyüklüğüne bağlı olarak yaklaşık 5 ila 10 dakika arasında sürmektedir.Operasyon sonrası olabilecek ağrı ilaçla rahatlıkla kontrol edilebilir, zaten adet sancısı benzeri bir ağrınız olucaktır.Eğer genel anestezi aldıysanız operasyondan hemen sonra uyanırsınız,5 dakika sonrada uyku sersemliği kaybolur ve ayağa kalkarsınız ve yaklaşık yarım saat sonrada eve gidebilirsiniz.Operasyon sonrası ikinci saatte kendinizi tamamen normal ve gündelik yaşantınıza - işinize dönebilecek hissedersiniz,ve bir-iki saat gündelik düzeninize -işinize dönebilirsiniz.**Eğer kan gurubunuzdaki Rh faktörünüz NEGATıF ise ve partnerinizin kan gurubundaki Rh faktörü POZıTıF veya partnerinizin kan gurubunu bilmiyorsanızhekiminizin size yazacağı Anti-D iğnesini müdahaleden sonraki ilk 72 saat içinde yaptırmanız doğurmak istiyeceğiniz gebeliklerinizde oluşabilecek kan uyuşmazlığını engelliyecektir!**Eğer tıbbi zorunluluk nedeniyle (düşük, cansız gebelik, anomalili bebek gibi nedenlerden) küretaj oluyorsanız,küretaj sırasında elde edilen materyali hekiminizden bir patoloğa göndermesini isteyiniz. Gelecek sonuç bir daha aynı şeyle karşılaşmanızı engellemeye yardımcı olabilir.KÜRETAJ SONRASI HASTA BıLGı FORMUSayın Hastamız; Kendi isteğinizle veya tıbbi nedenlerden dolayı ?onayınız ile? gebeliğiniz sona erdirilmiş bulunmaktadır.Operasyon sonrası dikkat edilmesi gereken hususlar:-2 ila 3 gün süre ile adet kanaması tarzında kanamalarınız olucaktır.(Bu süre gebeliğin haftasına göre biraz artabilir veya azalabilir.),Eğer kürtaj sonrası hemen kanamanız olmazsa bir hafta sonra gibi bir zaman sonra hafif bir ağrı ile yukarıda bahsedilen kanama olacaktır merak etmeyiniz.-Bu süre içinde gene adet kanaması dönemindekine benzer karın ve kasık ağrılarınız olabilir, bu ağrılarınızı hafifletmek için her hangi bir ağrı kesiciyi kullanabilirsiniz.-Bundan sonraki adet kanamanız yaklaşık 3 ila 6 hafta sonra olacaktır.Gebelik gibi özel bir durum oluşup sonlandığı için normal zamanında gelmeyebilir.Bu süre içerisinde (yeniden adet kanaması görene kadar);-Küvete, havuza, denize girmek yasaktır (operasyon günü dahil duş alabilirsiniz ,amaç vajene su ve bu gibi mikrop kapmayı sağlayabilecek şeylerin girmesini engellemektir).-Deniz veya havuz?a girmeniz gerekirse (yaz mevsimi veya diğer nedenlerden dolayı) en erken küretajdan 10 gün sonra suya gireceğimiz sürece tampon kullanarak girebilirsiniz.Tamponu en fazla 30-40 dakika kullanınız ve sadece suya girerken kullanınız.!Tampon kullanmak normalde yasaktır.Cinsel ilişki 1 hafta kesinlikle yasaktır.( Daha sonra prezervatif kullanılarak ilişkiye girilebilinir.Bu sizi mikrop kapmaktan ve hamile kalmaktan koruyacaktır )- Taze kanamanız ( burnunuz kanadığındaki veya parmağınız kesildiğindeki gibi ) olursa- Ateşiniz çıkarsa bize haber veriniz. (l ütfen derece ile ölçüp bildiriniz )-Müdahaleden sonra sıvı gıdalar ve içecekler hemen içilebilinir, bulantı olmazsa daha sonra normal beslenmeye geçilebilir.Kullanacağınız ilaçlar; -Antibiyotik. Sabah 1 adet ,Akşam 1 adet yutulacak(tok karına,5 gün süre ile)-Gerekirse herhangi bir ağrı kesici kullanabilirsiniz-Müdahaleden 1 hafta sonra kontrol randevusu alıp kontrole gelmeniz gerekmektedir.-ıstenmeyen bir gebelikle karşılaşmamak için doktorunuzdan size uygun doğum kontrolü yöntemini uygulamasını isteyiniz.-Tekrar gebe kalmak isterseniz vücudunuzun eski fonksiyonlarına tamamen kavuşması için 2-3 aylık bir süre beklemeniz tavsiye edilir.-Kendi sağlığınız açısından rutin jinekolojik kontrollerinizi yaptırmanız, her 6 ayda bir smear testinizi (Rahim ağzı kanseri için kontrol testi) yaptırmayı ihmal etmemeniz gerekmektedir.

Düşük Yapmak

0 yorum

Gebeliğin 20. haftadan (139 günlük gebelik = 20 hafta) önce son bulmasına veya 500 gramdan az ağırlığı olan bebeğin doğmasına düşük (abortus) denir. (Gebelik haftası veya günü son adet kanamasının 1. günü başlangıç olarak kabul edilerek hesaplanır.) Başka bir deyişle gebelik ürününün rahim dışında yaşama ve yaşatılabilme yeteneğine ulaşamadan kendiliğinden veya dışarıdan müdahale ile rahim dışına atılmasıdır. 20. haftadan önce çocuk ana rahmi dışında yaşayacak olgunluğa erişmemiştir. Düşüklerin büyük bir bölümü gizli kaldığından sıklık ve oran tespit edilememiştir. Kabaca tüm gebeliklerin %10-15 'inin spontan (kendiliğinden) düşükle sonuçlandığı tahmin edilmektedir.ılk hafta düşükleri dediğimiz düşükler ise genelde farkına varılmayan düşüklerdir. Kadın gebe kalır, çok kısa bir adet adet gecikmesi (birkaç gün veya bir hafta gecikir), adetin gelmesini beklerken kramplı ağrı ve normalden biraz daha şiddetli bir kanama ile düşük oluşur. Kadın çoğunlukla gebeliğin veya düşük yaptığının farkına varmaz.Düşükleri zamanına göre;12.haftadan önce olanları erken düşük12-20 hafta arası olanları da geç düşük olarak değerlendiriyoruz.Düşükleri isimlendirirsek;1. Abortus imminens (Düşük tehdidi-hafif kanama ve kasık ağrısı olabilir, rahim ağzı kapalıdır ve bebekte kalp atışları vardır yani canlıdır). Hastaya istirahat verilir, cinsel ilişki yasaklanır.2. Abortus incipiens (Başlamış ve önlenemeyen düşük-rahim ağzı açıktır, kanama ve kasık ağrısı vardır, bebekte kalp atışı genelde yoktur). Kürtaj yapılarak kadının daha fazla kanaması ve ağrı çekmesi engellenir.3. Abortus incompletus (Tamamlanmamış, eksik kalmış düşük- rahim içindeki gebelik materyalinin büyük bir çoğunluğu düşmüştür ama içeride halen gebeliğe ait parçalar bulunmaktadır, rahim ağzı açık kanama şiddetli ve ağrı fazladır). Hemen kürtaj yapılarak kanama ve ağrı engellenir.4. Abortus completus (Tamamlanmış düşük - rahim içindeki bütün veya bütüne yakın gebelik materyali kendiliğinden atılmıştır, genelde ağrı tamamen kaybolur, rahim ağzı açık veya kapanmıştır, kanama hafiflemiştir, doktor kontrolü şarttır). Doktor muayene sonucuna göre kürtaja gerek görür veya görmez.5. Missed Abortion (Rahim içindeki bozulmuş gebelik - gebelik materyali rahim içinde bozulmaya başlamıştır, bebek kalp atımı yoktur, genelde ağrı ve kanama başlangıçta yoktur,sonra ağrı ve kanama başlar). Tespit edildiğinde küretaj yapmak gerekir.6. Abortus Habitualis (Birbiri ardına 3 veya daha fazla düşük yapmaya denir, genelde erken düşüklerde kromozom anormallikleri geç düşüklerde rahim şekil bozuklukları neden olmaktadır). Ciddi bir araştırma yapılır,hem kadın hem erkek incelenir, sebep olan etken bulunarak tedavi edilmeye çalışılır.7. Abortus Kriminalis (Tıbbi nedeni olmadan kendisi, ebe veya doktor tarafından yapılan düşüktür). Düşük küretajla sonlandırılıp, yüksek doz antibiyotik verilir.8. Abortus Febrilis, Septik Abortus (Genelde tıp mensubu olmayan kişilerce veya gebenin kendi kendine düşük yapma girişimi sonucu enfeksiyon başlamıştır, ateşli seyreder). Anne hayatını tehlikeye sokabilir, kürtajla birlikte yüksek doz antibiyotik şarttır.9. Abortus Medicalis (Legal Abortus) ikiye ayrılıra- terapötik = tıbbi nedenlerle son verilen gebelikler ;sakat bebekler veya anne sağlığını tehlikeye sokabilecek gebeliklerdir genellikle,b- elektif = kadının dileği nedeni ile son verilen gebeliklerdir.10. Abortus Spontaneus (kendiliğinden oluşan düşüklerdir).Düşük Nedenleri:- Kromozom anomalileri: Düşük nedenlerinin %68'ini oluşturur,anne yaşı ilerledikçe olma şansı artar.- Embriyo sakatlığı: Gebeliğin erken dönemindeki bebeğe embriyo denir,ve bu bebekte sakatlık varsa tabiat kendi mekanizması ile bazen bu gebeliği vücuttan atar.- Plasenta anormallikleri: Plasenta çocuğun eşi olarak ta adlandırılan anne rahmine yapışmış göbek kordonu ile çocuğun beslenmesini, oksijen almasını sağlayan doku.- Annede rahim içinde şekil bozukluğu, myom, tümör, daha evvel geçirilmiş ameliyat izlerinin bazıları vs- Ani geçirilen enfeksiyon hastalıkları (kabakulak, kızamık, sarılık, herpes simplex, toxoplazma)- Annenin kronik vücut hastalıkları (şeker, tiroid vs)- Hormonal yetersizlik (progesteron yetersizliği?) kesinliği şüphelidir- Annenin ruhi depresyonları (ani ölümler, büyük korkular)- Kaza, düşme, elektirik çarpması veya şiddete maruz kalma- Zehirlenmeler (ilaç veya gaz vs)- Sigara ve uyuşturucu maddeler- Rahim ağzının gevşekliği ile düşük (daha evvelki doğuma bağlı olabilir, nadiren doğuştan olabilir)- Bazı ışınlar (ultraviolenin bazı dalga boyları)- Beslenme bozuklukları- Bazı kan uyuşmazlığı tipleri- Babadan gelen spermin bozukluğu gibi nedenler yer almaktadır.Anne vücudu zarar görmüş, yaşama şansı bulunmayan veya kendisine zarar verecek gebelikten abortusla (düşük yaparak) kurtulmaya çalışır.Önemli not:A-Eğer bayan olarak kan grubunuz Rh(-) negatif ve eşinizin kan grubu Rh(+) pozitif ise kan uyuşmazlığınız var demektir. Kanama düşük veya kürtaj sırasında bunu hekiminize hatırlatarak bir dahaki bebeğinizde sorun çıkmaması için Anti-D (Rhogam) iğnesi yapılmasını isteyiniz. Erkeğin kan grubu Rh(-)negatif kadının kan grubunun Rh(+)pozitif olması durumunda sorun yoktur. Her ikisinin Rh(-)negatif olmasında da yine bir sorun yoktur.B-Düşürdüğünüz gebelik materyalini-parçasını veya kürtajla gelen parçanın patoloji laboratuvarına gönderilerek incelenmesini doktorunuzdan isteyiniz. Böylece düşüğe sebep olan sorun belki bulunabilecek ve bir dahaki gebeliğinizden önce tedavi olarak aynı sorunu yaşamayacaksınız!!Son olarak; her kadın bunu yaşayabilir, bir kere veya bir kaç kez düşük yapmış olma demek bundan sonra gebe kalamayacaksınız demek değildir veya bebek sahibi olamayacaksınız demek değildir, hele hele bundan sonraki gebeliğinizde de düşük olacak demek hiç değildir. Düşük yukarıda da yazdığımız gibi doğanın istemediği-size zarar verebilecek veya sakat olabilecek bir gebeliği seçerek sonlandırmasıdır.Yapmamız gereken panik olmak veya üzülmek değil, doktorunuza güvenip onun önerilerine uymak, istediği test, tahlil ve tetkikleri yaptırarak bir sonraki gebelik için bedenimizi ve ruhumuzu hazırlamaktır!!

Human Papilomavirus -HPV

0 yorum

HPV, hem erkeklerde hem kadınlarda, cinsel temas ile bulaşan en yaygın hastalıklardan bir tanesidir. Amerika Birleşik Devletleri'nde 15 ile 49 yaşları arasındaki kadın ve erkeklerin % 10 ile 20 kadarının (12-24 milyon insan) HPV infeksiyonu geçirdiği rapor edilmektedir.HPV niçin önemlidir? Yapılan araştırmalar sonucu serviks kanseri oluşumunda ana etken olduğu saptanmıştır. Rahim ağzı kanseri (serviks kanseri) dünya' da ikinci önemli kadın kanseridir. Yılda yaklaşık olarak 440.000 yeni rahim ağzı kanseri vakası saptanmaktadır. A.B.D.'de her yıl 4900 ölüm ile sonuçlanan 15700 yeni vaka ile kadınlarda kötü huylu ikinci en yaygın kanserdir.HPV nedir? HPV, rahim ağzında ve mukozalarda (örnek:ağız içi ve vajina içi dokusu mukozadır) infeksiyon yapan ve kondilom adı verilen siğil şeklinde kitlelerin oluşumuna neden olan bir virüstür. Cinsel temasla bulaşır. Vücuda girdiğinde hücreler içine yerleşir, kişinin vücudunun zayıf düştüğü zamanlarda (stres, uykusuzluk, beslenme bozukluğu gibi) infeksiyonundan yıllar sonra bile alevlenerek rahim ağzı kanserinin gelişmesinde büyük rol oynar. Bu yüzden HPV enfeksiyonunun erken teşhisi çok önemlidir.HPV nasıl bulaşır? Cinsel yolla bulaşır. Özellikle, çok sayıda cinsel partneri olan kişilerin ve bu kişilerin eşlerinde yaygındır. Oldukça bulaşıcı bir virüstür. Erkekten kadına, daha çabuk bulaşmaktadır. Virüs, oral ve anal ilişkiyi de içeren tüm şekilleriyle yayıldığından cinsel yönden aktif herkese bulaşabilir.HPV'nin yaklaşık 80'e yakın farklı tipi vardır. Bunlardan bazılarını biz yüksek risk grubu diye ayırıyoruz ki, alındığında kadında rahim ağzı kanseri oluşumunda rol oynadığı görülmüştür. 16-18-31-33 numaralı tiplerin alt genital sistem dediğimiz vajina, vajinal dudaklar ve rahim ağzı kanserlerinde rol oynadığı belirtilmiştir.Yapılan araştırmalarda HPV'nin yüksek risk tipleri serviks kanserleri vakalarının %95'inde tespit edilmiştir ama virüs tek başına bir kanser etkeni kabul edilmemektedir, yanında sigara, yaş, gebelik önleyici hapların kullanımı ve bu gibi yan faktörler de gerekmektedir.HPV virüsü alındığında enfekte olan bölge tamamen normal kalabilir ve vücut enfeksiyonu kontrol edebilir veya bu bölgede kondilom dediğimiz genital siğiller oluşur. HPV hücre içine yerleştiğinde bazı tipleri hücrenin genetik yapısını etkileyerek, hücrelere olan etkileriyle hücrenin kendi kendine hızla ve kontrolsüzce çoğalmasına neden olur.Hücrelerin kontrolsüzce çoğalması ise kanser oluşma riskini beraberinde getirir. Her virüs yara veya kanser yapmamaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi kişinin direnç sistemi de çok önemlidir.HPV bulaştıktan sonra belirli bir kuluçka devresinden sonra rahim ağzı ve anüs etrafında sayıları ve büyüklükleri değişken siğillerin oluşması ile belirti verir. Özellikle kadınlarda bazı durumlarda vajina-anüs arası bölgeyi, anüsü veya vajinayı tümüyle dolduran karnıbahar görünümlü dev kitlelere de rastlamak mümkündür. Oral seks (ağız yoluyla) uygulamalarında ağız mukozasında da siğiller ortaya çıkabilir.Türkiye'de de son 10 yıldır daha yaygın bir hale gelmektedir.HPV'nin tespitinde kullanılan yöntemler önemli bir rol oynamaktadır.1- Smear testi ( Bakınız PAPSMEAR nedir? ),2-Kolposkopik muayene (kolposkop optik bir cihaz olup bununla rahim ağzındaki dokulara bakılıyor- kabaca bir çeşit mikroskop gibi değerlendirebiliriz)3-Hybrid capture HPV DNA testi (pap-smear testi gibi ucu pamuklu bir çubuk ile rahim ağzından sürüntü alınır ve laboratuvarda yeni bir DNA testi ile servikal hücrelerde ve dokularda HPV DNA'sını yakalanmaktadır, bu HPV testi görülebilir hücre değişiklikleri olmadan bile HPV'nin varlığını gösterebilir ve mevcut HPV tipini düşük risk veya yüksek risk olarak tanımlayabilir.)Korunmada prezervatif ve tek eşlilik önemlidir, genital bölgelerinde siğil gibi lezyonların bulunduğu kişilerle ilişkiye girmekten kaçınılmalıdır. Herhangi bir şikayetiniz olsun olmasın rutin olarak genel kadın sağlığınız içinde gerekli olan 6 ayda bir doktor kontrolüne gitmek en idealidir.Tedavide vücuttaki virüs yok edilemez. Sadece oluşturduğu yaralar tedavi edilebilir.Son gelişmeler; konuyla ilgili aşı çalışmaları vardır. birkaç yıl içinde tamamlanması beklenmektedir, cinsel yaşam başlamadan önce kadınlara kanser yapan tiplerinin aşılarının yapılması gibi planlamalar vardır.HPV bulunan herkes hasta veya kanser olacak diye bir kural yoktur ama bu kişiler doktor kontrolü altında olmalı, 3-6 ayda bir kontrol edilmelidir.

17.11.2008

Cinsel hayatı bitiren hastalık

0 yorum


Dr. Özay Tiryakioğlu, diyabete bağlı damar hastalıklarının kadında ve erkekte nasıl cinsel gücü azaltıp yok ettiğini anlattı.
Diyabete bağlı damar tahribatı fiziksel olarak cinsel fonksiyonlarda bozulmalara yol açıyor. Cinsel isteksizlik, erkeklerde ereksiyonun gerçekleşmemesi, kadınlarda orgazm olamama, diyabette görülen cinsel sorunlar arasında yer alıyor.
Bugün'de yer alan habere göre, Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji Uzmanı Dr. Özay Tiryakioğlu, diyabetin yol açtığı bu problemlerin çözümü hakkında şunları söyledi: “Diyabet hastalarının korkulu rüyalarından biri de, cinsel hayatlarının bu hastalıktan olumsuz etkilenmesi ihtimali. Bu korku bile tek başına cinsel fonksiyonlarda bozuklukların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Ancak psikolojik nedenlerin yanında diyabetin, cinsel hayat üzerinde nöropatik ve fiziksel nedenlerden kaynaklanan olumsuz etkileri bulunuyor.
DAMAR HASARI OLUYOR
Hastalığın belli dönemeçlerinde, özellikle beş seneyi geçtikten sonra hastaların büyük çoğunluğunda damar hasarına ait bulgular ortaya çıkmaya başlıyor. Hastalarda diyabete bağlı damar tahribatıyla birlikte, cinsel fonksiyonlarda bozulmalar olabiliyor. Vasküler damarsal problemler erkekte sertleşme, kadında klitoris fonksiyon bozukluğuna bağlı orgazm olamama sorununa yol açıyor
.

15.11.2008

Cinsel işlev bozukluğu kalp hastalığı belirtisi

0 yorum

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Demirkesen, erkeklerde kalp ve damar rahatsızlıklarının ilk belirtisinin cinsel işlev bozuklukları olduğunu söyledi.



İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Demirkesen, Ulusal Üroloji Kongresi için geldiği Antalya’da yaptığı açıklamada, cinsel işlev bozukluklarının birçok hastalığın belirtisi olabileceğini vurguladı.Prof. Dr. Demirkesen, cinsel işlev bozukluklarının altında hem psikolojik hem de nörolojik sebeplerin yatabileceğini ifade ederek, şunları kaydetti:“Damar bozukluklarının ilk belirtisi, erkeklerde cinsel işlev bozukluklarıdır. Metabolik sendrom dediğimiz gizli bir takım metabolizmik bozukluklarla birlikte seyrettiğini düşündüğümüz ereksiyon ya da sertleşme işlevindeki bozukluğun iyi incelenmesi gerekiyor. Bunun altında yatan sebebin ortaya konulması çok önemli. Bu tip problemi olan kişilerin de gerek hayat şeklini değiştirerek, gerekse bir takım tedaviler eşliğinde buna mutlaka önlem almaları gerekiyor. Sertleşme bozukluğu deyip geçmemek lazım. Bu işlev, yanında hayatı tehdit edecek hastalıkların ön belirtisi şeklinde olabilir.”SERTLEŞME SORUNUCinsel işlev bozukluklarının diyabet ya da gizli şeker hastalığının da belirtisi olabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Demirkesen, sorunun hem omurilik yapısıyla, hem de omurilik üstü bir takım rahatsızlıklarla ilişkilendirilebileceğini belirtti. Demirkesen, şöyle konuştu:“Bu durum, gerek sertleşme bozukluğu, gerekse ejekülasyon (boşalma) bozukluğu şeklinde gündeme gelebilir. Bu, idrar kaçırmayla birlikte oldukça karmaşık bir durum oluşturmakta. Antidepresan kullanan hastalarda da ilaç kullandıkları sürece işlev bozukluğu olabilir. Bunun geçici olduğunu belirtmek gerekiyor. İlaç kullanımının sona ermesinin ardından bu geri dönüşümler ya da bu fonksiyonel durumun yeniden kazanılması gündemde olabilir. Sertleşme problemleri olanlar, bunun altında yatan nedenlerin belirlenmesi için gerekli laboratuvar incelemelerini yaptırmalılar. Altında yatan sebeplere uygun tedbirler alınırsa, sertleşme işlevinde de gelişmeler kaydetmek mümkün gibi gözüküyor.”Cinsel işlev bozukluğu olanların bilinçsiz ilaç kullanmalarının yanlış olduğunu da anlatan Demirkesen, muayene olmadan ve altında yatan sebepler ortaya çıkmadan kullanılacak ilaçların sorunu çözemeyeceğini dile getirdi.“İLAÇ KULLANMAK YERİNE”Prof. Dr. Oktay Demirkesen, cinsel işlev bozuklukları yaşayanların bir takım ilaçları edinmelerinin eskiye göre daha kolay olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: “Bir hekime gidilerek altta yatan sebep ortaya konulabilirse daha etkili, daha yüz güldürücü tedaviler ortaya çıkarmak ya da hastaya uygulamak mümkün. İlaç kullanarak bunu geçiştirmek yerine sorunun altında yatan sebeplerin ortaya konulması ve belki de başka hayati durumların da tespit edilmesi mümkün. O açıdan ilaç kullanmak yerine mutlaka bir hekime başvurarak uygun tedavi neyse onun uygulanmasını kesinlikle tavsiye ederim.”Özellikle genç yaşlarda yaşanan sorunlarda, altında başka bir sebebin yatması olasılığının yüksek olduğunu kaydeden Demirkesen, genç hastaların mutlaka hekime başvurmaları gerektiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Oktay Demirkesen, şöyle konuştu:“İşlev kaybının önlenmesinde beslenme çok önemli. Yaşam tarzının değiştirilmesi çok önemli. Kişilerin damar hastalıkları yaratacak beslenmeden kaçınmaları gerekir. Sigara tüketimi de kötü beslenmeyle çok önemli bir risk faktörü. Sigara hem kalp ve damar hastalıkları için hem de sertleşme konusunda önemli bir sorun olarak gözüküyor.”

Diyabet riskinden nasıl korunursunuz?

0 yorum


Diyabet hastalığı dünyada ve Türkiye'de giderek yaygınlaşıyor. Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz; risk taşıyan kişilere özel önerilerde bulundu.
Diyabet hastalığı dünyada ve Türkiye'de giderek yaygınlaşıyor. Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz; risk taşıyan kişilere bir 'adımsayar' alıp, günde en az 10 bin adım atmalarını öneriyor..Diyabet ya da şeker hastalığı, günümüzde hemen her ailede bir ya da birkaç kişiyi etkiliyor. Özellikle son 20 yıldır, tüm tahminleri altüst edecek kadar hızlı bir yayılma gösteriyor. Dünyada 250 milyonu aşkın diyabetli, bu sayının iki katı kadar da gizli şeker hastası olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizde ise, 6 milyonu aşkın diyabet hastası yaşıyor. Hastalığın başlangıç dönemi, 40'lı yaşlardan çocukluk çağlarına kadar iniyor. Diyabetin Türkiye'de ve dünyada bir salgın gibi yayıldığını belirten Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, bu hastalıkla ilgili sorularımızı yanıtladı:
BESLENMENİZE DİKKAT EDİN!* Diyabetli hasta sayısı son yıllarda neden bu kadar arttı?Bunun en önemli nedeni; hızla gelişen teknolojinin yarattığı yeni yaşam modelidir. TV, bilgisayar ya da internet başında geçirilen hareketsiz saatler, otomobilin günlük yaşamımıza girmesi, egzersizin azalması, fastfood'un yayılması hem obezitenin, hem de gizli şeker ve diyabetin gelişimini hızlandırdı.
* Diyabet nasıl önlenir?Riskli olan ya da tokluk kan şekeri ile gizli şekeri olduğu saptanan kişiler, ilaç kullanmadan diyabetin gelişini geciktirebilir ya da önleyebilir. Finlandiya'da yapılan bir çalışma; her gün bir saat yürüyen kişilerde diyabet oluşumunun yüzde 35 engellendiğini gösterdi. Risk taşıyan kişiler bir 'adımsayar' alıp, günde en az 10 bin adım atmaya yani yaklaşık 6 km. yürümeye çalışabilir. Gizli şekeri önlemenin en iyi yöntemi; uygun bir beslenme programı ile ideal kiloya dönmektir. Gizli şeker döneminde, ara öğünlerde insülin salgısını tetikleyecek hızlı emilen karbonhidratlı gıdalardan (Şekerleme, meyve, simit, beyaz ekmek vb.) kaçınılmalıdır. Ara öğünler glisemik indeksi düşük ve emilimi yavaş gıdalardan (Kepek, çavdar, yulaf, tam buğday ekmeği vb.) hazırlanmalıdır. Ana öğünlerde ise, aşırı yağlı ve kolesterolü yükselten gıdalar tüketilmemelidir.
* İnsülin tedavisi ne zaman gerekir?Hastalığın nedeni insülin eksikliği olduğu için en fizyolojik tedavi de insülin tedavisidir. İnsülin alışkanlık yapmaz. Kan şekeri aşırı yükseldiğinde, gebelikte, ameliyatlarda geçici olarak insülin verilip; sonra ağızdan hap tedavisine dönülebilir. A1C testi yüzde 8'in üzerinde olan hastalar, mutlaka insüline başlayarak bunu yüzde 6.5'in altına indirmelidir.Tokken ölçtürün!Gizli şeker nasıl anlaşılır? Gizli şeker, insülinin düzensiz ve aşırı salgılanmasıyla ortaya çıkar. Şiddetli acıkma atakları, açlığa tahammülsüzlük, baş ağrısı, fenalık hissi, tatlı krizleri, hamurlu gıdalara eğilim, yemekten sonra ağırlık çökmesi ve uyku eğilimi belirtilerindendir. Tokluk kan şekeri yemekten sonraki ilk 2 saat içinde 140-199 mg/dl arasında olanlar, diyabet açısından riskli olarak kabul edilir.A1C testi yaptırın!Diyabetli bir hasta, organ hasarlarından nasıl korunur?Diyabetin başlangıcından itibaren 10 yıl boyunca genel olarak hastayı uyaran ya da yaşam kalitesini bozan bir bulgu olmaz. Hastalık sinsice seyreder. Bu süreç, hasta açısından yanıltıcıdır. Burada en önemli tanı aracı, A1C testidir. A1C testi diyabet hastasının 2 aylık kan şeker ortalamasını gösterir. ORGANLARINIZ HASAR ALABİLİR! Kişinin A1C testi, yüzde 6.5 değerinin altında olmalıdır. Beyaz alanda yer alan bu değerin altında, diyabete bağlı organ hasarlarının gelişmediği kabul edilmektedir. 6.6-8.0 değerleri arasına denk gelen sarı alanda ise; büyük damar hasarı, hipertansiyon, koroner bozukluğu, diyabetik ayak ve inme gibi problemler boy gösterebilmektedir. Eğer bu değer 8.1 ve üstünde ise; bu kez küçük damar hasarı, göz bozukluğu, böbrek bozukluğu ya da ayak sinir hasarı oluşabilir.Kimler risk taşıyor?* Ailesinde diyabetli kişiler olan herkes. * Doğum sırasında 20 kilodan fazla kilo alan ya da 4 kilodan daha ağır bir bebek doğuran anneler. * 45 yaşın altında, yüksek tansiyonu bulunan, kan yağları yüksek olan ya da şişmanlık sorunu yaşayan kişiler. * Amerikan Diyabet Birliği'ne göre; 45 yaşın üzerindeki herkesin glikoz yükleme testi yaptırarak, kapsamlı bir kontrolden geçmesi gerekmektedir.

9.11.2008

Mehmet Öz: Hafıza için kırmızı ve mor yiyin

0 yorum


Prof. Dr. Mehmet Öz: Zihninizi alzheimer riskine karşı korumak için mor renkli çilek ve frambuaz gibi meyveleri bol bol tüketin.
Zihninizi Alzheimer riskine karşı korumak istiyorsanız, mor renkli çilek ve frambuaz gibi meyveleri bol bol tüketin. Böylece dün gece ne yediğinizi hiç unutmazsınız!..
Akşam yemeğinde ne yediğinizi hatırlamıyorsanız, karanlık şeyler yakın geleceğinizde sizi bekliyor olabilir... Siyah kuş üzümü ve boysenberry (Böğürtlen ile ahududunun birleşmesinden doğan bir meyve) ise ilk 'American Idol'ün kim olduğunu ve bu sabah vitaminlerinizi alıp almadığınızı hatırlamanıza yardımcı olur. Bu besinlerden elde edilen takviyelerin her ikisi de Alzheimer'ın (Tabii kanser ve yaşlanmanın da...) gelişmesine yardımcı olan oxdative stres ve DNA'nın hasar görmesiyle savaşır. Ayrıca, vücudunuzun zaten sahip olduğu ve yiyeceklerden aldığınız antioksidanların sizin için yararlı olup olmayacağını belirleyen üç antioksidanı da artırır...
HEPSİ ANTİOKSİDAN ZENGİNİ Siyah kuş üzümleri küçük, sulu, koyu mor renkte meyvelerdir. C vitamini açısından zengindirler ve keskin ama tatlı bir lezzetleri vardır. Boysenberry ise genetik olarak siyah kuş üzümlerine çok benzer.
Her ikisini de özel kılan, hastalıklara karşı savaşan güçlü 'anthocyanin' antioksidanları açısından zengin olmalarıdır. Anthocyanin açısından zengin olan meyveler genellikle koyu kırmızı ya da mor renkte olurlar. Aslında en önemlileri; Kuzey Amerika'ya ait bir meyve ağacının meyvesi olan 'chokeberry' ve 'elderberry' (mürver ağacı) meyvesidir.
Bu meyvelerle hiç karşılaşmadığınıza eminiz çünkü her ikisi de çiğ olarak yenemez. Ama 'süper yiyecek' statülerine sahip olan bu meyvelerin isimlerine, hazır meyve sularının reklamlarında veya meyve suyu, reçel, ekmek gibi 'sağlıklı besinler' diye satılan ürünlerde rastlayabilirsiniz.
Alzheimer riskini azaltmak için 'anthocyanin'ler üzerine yapılan çalışmalar henüz başlangıç aşamasında. Ama hiç şüphe yok ki; koyu kırmızı ve mor meyveler, (Özellikle de bu yazıda belirttiklerimiz) bu hastalığa yakalanma riskini azaltmak isteyenler için akıllı seçimler olacaktır.
Koyu rengin iyi olduğunu unutmayın... Bu çilek ve frambuaz gibi meyveler için geçerlidir. Eğer bu 'koyu kırmızı ve mor' meyvelerden henüz yeterince almadıysanız, size BİZ hatırlatalım: İlk 'American Idol' Kelly Clarkson'dı!

'GÖBEK'TEN KURTULMANIN YOLLARI...

0 yorum


İnce bir vücuda sahip olduğu halde göbeğinden yakınanlara veya ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar göbeklerini bir türlü eritemeyenlere sıkça rastlarsınız.

İSTANBUL- Hatta bazıları, televizyonlarda reklamı yapılan ilginç görünümlü karın çalıştıran aletlerden satın bile almıştır, ama tabii bunların istenilen randımanı veremediklerini anlamaları da uzun sürmez. Aslında 'göbek problemi', kulaktan dolma diyet ve egzersiz yöntemleriyle çözümlenemeyecek kadar önemli bir sorun. Bu konuda uzman önerileri doğrultusunda hareket etmek ve sabır göstermek, 'sıkı ve düz bir karna sahip olmanın' anahtarı.
İstenilen ölçülerde, düzgün ve orantılı bir vücuda sahip olmak için özen gösterilmesi gereken hususlar, şu başlıklar altında özetlenebilir:
Beslenme; Uzmanlar, düz bir karın isteyenlerin dikkat etmesi gereken en önemli noktanın 'beslenme' konusu olduğunu bildiriyor. Yağlardan kurtulmak için öncelikle kan şekeri seviyesini kontrol altına almak gerektiğini vurgulayan uzmanlar, 'Bu da en iyi günde 4-6 öğünle sağlanır. Tabii 6 öğün deyince aklınıza, masalar dolusu yemek gelmesin. Bir öğün, sebzeli bir omlet de olabilir, meyva doğradığınız bir mısır gevreği de, ya da yarım fincan pilavla bir parça tavuk ve bolca salata veya bir elma. Temel olarak üç ana ve üç ara öğün tüketebilirsiniz. Burada amaç, az ama sık yemektir. Böylece ihtiyacınız kadar protein ve karbonhidrat ve az miktarda da yağ tüketmiş olursunuz' diyorlar.
Oranlar; Uzmanlar, alınan kalorinin yüzde 80'inin karbonhidratlardan gelmesi halinde, sıkı ve düz bir karna sahip olmanın pek mümkün olmadığını belirtiyor. Oranların değişebileceğini, ama kalorilerin yüzde 55'inden fazlasının karbonhidrattan alınmasının, vücuttaki yağdan kurtulmada pek yardımcı olmayacağını ifade eden uzmanlar, vücut tolere edebiliyorsa, az miktarda karbonhidrat alarak diyet yapılabileceğini, ama önemli olanın yüzde 55 sınırını aşmamak olduğunu kaydediyor.
Zamanlama; Uzmanlar, bünyeye giren yağ miktarı azaldıkça vücudun bir tür alarma geçerek, alınan yağı depolamaya çalıştığını vurgulayarak, kan şekerini kontrol etmek için, gün içinde her 2-3 saatte bir, bir şeyler yenilmesini, çünkü bunun, vücuttaki yağı yakmaya yardımcı olduğunu bildiriyor.
Kalori; Yukarıda belirtilenlerin hepsini uyguladığı halde yine de düz bir karna sahip olamayanların, kilosunu sabit tutmak için günde kaç kalori alacağını öğrenmesi gerektiğini belirten uzmanlar, 'Bunu da biraz uğraşıp deneme yoluyla öğrenebilirsiniz. Ayrıca, tükettiğiniz toplam kaloriyi, kaç gram protein, karbonhidrat ve yağı tükettiğinizi de belirleyip yazmalısınız' önerisinde bulunuyor.
Kalori Azaltma; Uzmanlar, kiloyu sabit tutmak için alınması gereken günlük kalori miktarı bulunduktan sonra, alınan kalori miktarının 200 kalori kadar azaltılması gerektiğini ifade ederek, 'Hedef, yiyebildiğiniz kadar yiyip, yine de yağ yakmaya devam etmek ama bu arada da kas kaybına uğramamaktır. Olabildiğince az yemeyi hedeflerseniz, elde edeceğiniz tek şey metabolizmanızı yavaşlatmak ve kas dokusundan kaybetmek olacaktır. İlk hafta sonra verdiğiniz, kilodan çok, vücutta birikmiş su olacaktır. Esas ondan sonra kilo vermeye başlarsınız' bilgisini veriyor.
Tutarlılık; Haftanın 6 günü bu programın uygulanıp, haftada bir gün istenilen bir besinden bir porsiyon tüketilebileceğini kaydeden uzmanlar, 'Ancak burada önemli olan şey abartmamaktır. Çünkü abartmanız halinde kan şekeri seviyesi tekrar yükselebilir ki bu da yağ yakmanızı durdurur' uyarısında bulunmayı da ihmal etmiyor.
Ağırlık Çalışması; Uzmanlar, haftada 2-3 kez yapılacak 35 dakikalık (bir saate de çıkılabilir) ağırlık çalışmasının, hem vücuttaki kas kütlesini arttırdığını hem de metabolizma hızını arttırdığını vurgulayarak, 'Çünkü kas, yağdan daha çok kalori yakar. Bu şekilde günde fazladan 30 ila 50 kalori yakabilirsiniz. Ağırlık çalışmasına karın egzersizlerini de dahil etmelisiniz. Böylece bir yandan vücudunuzdaki yağ miktarını azaltırken, diğer yandan da karnınızı sıkılaştırmış olursunuz' diyorlar.
Kardiyovasküler Egzersizler; Haftada 3 ila 5 gün, 30-40 dakikalık orta yoğunlukta kardiyo egzersizleri yapılmasını öneren uzmanlar, 'Başlangıç seviyesindekiler, egzersizin yoğunluğunu kademeli olarak arttırmalılar. Eğer zaten belli bir seviyedeyseniz, haftanın iki günü daha yoğun program uygulayabilirsiniz. Bunu düzenli uygular, yediklerinize dikkat eder ve bu rutini her 3-4 haftada bir değiştiriseniz,düz bir karına sahip olabilirsiniz'ifasdesini kullanıyorlar.

7.11.2008

Folik Asit, B6 ve B12'den kötü haber

0 yorum


Folik asit, B6 ve B12 vitaminlerinin kalp-damar hastalığına yakalanma riski yüksek kadınlarda kanser riskini azaltmadığı bildirildi.
Bilim adamlarının, Nisan 1998-Temmuz 2005'te en az 42 yaşında, kalp-damar hastalığına yakalanma riski yüksek 5 bin 442 Amerikalı kadın üzerinde yaptığı araştırma, sanılanın aksine folik asit, B6 ve B12 vitamini takviyesinin kanseri önlemediğini gösterdi.
Rastgele seçilen katılımcıların yarısına her gün 2,5 mg folik asit, 50 mg B6, 1 mg B12 vitamini verildi, diğer grupsa placebo (sahte ilaç) aldı.
Araştırmaya katılan 379 kadın kansere yakalandı. Bunlardan 187'si vitaminleri ve folik asidi, 192'si placebo alanlardı.
Araştırmacılar, placebo alanlar ile folik asit ve B vitaminlerini alan kadınların, ölümle sonuçlanan meme ve diğer kanser türlerine yakalanma riskinin hemen hemen aynı olduğuna dikkati çekti.
Araştırma, Amerikan Tıp Derneğinin (JAMA) dergisinde yayımlandı.
Şimdiye dek folik asit, B6 ve B12 vitaminlerinin kanseri önlemede önemli rol oynadığı düşünülüyordu.

Kansere karşı 3 gıda!

0 yorum


İngiliz Men’s Health dergisi, kanser riskini azaltmak için üç gıdanın özelliklerine dikkat çekti. İşte o üç gıda…

Sarımsak: İçindeki kanserle savaşan enzim allinase, sarımsak doğrandıktan sonra 10 dakika bekletilirse daha etkili oluyor.
Limon: Haftada bir yemek kaşığı limon suyu içmek içindeki D-limonene maddesi sayesinde cilt kanseri riskini yüzde 30 düşürüyor.
Ketçap: Katkısız ketçap, domatesten iki kat fazla kanserle savaşan lycopene maddesi içeriyor

Yüzünüze masaj yaparak genç kalın

0 yorum

İngiltere'nin en iyi yüz bakım uzmanı seçilen Anastasia Achilleos, bakım kremlerini yüzüne masaj yaparak süren kadınların çok daha genç göründüğünü söylüyor...






Cilt ürünleriyle tanınan Olay markasının geçtiğimiz günlerde düzenlediği 'Regenerist Güzellik Paneli' için Türkiye'ye gelen dünyaca ünlü yüz bakım uzmanı Anastasia Achilleos, estetik operasyon olmadan yüzümüzdeki şişliklerden ve kırışıklıklardan kurtulmanın yollarını anlattı. Naomi Campbell ve Kate Moss gibi ünlü isimlerin yüz bakım uzmanı olan ve İngiltere'nin 'En İyi Yüz Bakım Uzmanı' seçilen Achilleos'ten, yüz masajıyla daha genç görünmenin sırları...
SADECE SÜRMEYİN!* İyi bir cilt bakım ürününün cildin gençliğini korumadaki rolü büyük. Ama kadınlar bu ürünleri ne kadar doğru kullanıyor?Kadınların yaptığı en büyük hatalardan biri cilt bakım ürünlerini ciltlerine sadece 'sürmeleri'. Oysa cilt bakımı vakit ister, cilt bakım kremleri cilde sadece sürülmemeli, masajla iyice yedirilmelidir.
* Bu masajı herkes yapabilir mi?Tabii, herkes rahatlıkla yapabilir. Kremi; yüz kemiklerinizi hissederek, ancak cildinizi fazla hırpalamadan, doğru noktalara basınç uygulayarak sürmeniz gerekiyor.Losyon ya da kremi uygulamanın bir püf noktası var mı?Losyon ya da krem uygulayacaksınız; uygulayacağınız miktarı, avucunuza döküp avuçlarınızı birbirine sürterek ısıtın. Sonra ürünü; yanak, alın kaslarınıza saç derinize doğru ileri geri ve dairesel hareketlerle hafifçe bastırarak uygulayın. Ayrıca, cilt bakımı yapmadan önce günde iki dakika yüzünüze masaj yaparsanız, gözaltı torbaları ile yüzünüzdeki şişliğin indiğini görürsünüz.* Siz aslında yaptığınız yüz masajlarıyla ünlüsünüz değil mi?Bu endüstrideki herkes, benim cilde masaj yapılması gerektiğine çok önem verdiğimi bilir. Tam 12 yıldır bu konuda çalışıyorum. Anti- aging ve anti-oksidan malzemelerini karıştırıp masaj yaptığınızda, kesinlikle cildinizin yeni bir şekle girdiğini göreceksiniz. Elinizle vereceğiniz derinlikler, yapacağınız masaj, sizi arkadaşlarınız arasında bir fenomene dönüştürebilir! Benim, yaşlarının çok ötesinde genç gösteren müşterilerim var, arkadaşları onlara 'Ne yaptın?', 'Yüzüne ne oldu?' diye soruyor. Bunun tek bir cevabı var: Cildinize doğru anti-aging ürünleriyle masaj yapmak.Cilt bakımıma ekstra özen gösteriyorum!Olay'ın Regenerist serisinin Türkiye elçisi olan 1990 Türkiye güzeli, başarılı haber spikeri Jülide Ateş, yüz bakımının kendisi için çok önemli olduğunu söylüyor. İşte anlattıkları: * Kendinize ait güzellik sırlarınız var mı? Kendimi genç hissetmek için düzenli olarak spor yapıyor, beslenmeme dikkat ediyorum. Tabii cildimin genç görünmesi de benim için çok önemli. Senelerce ekranda yüzüyle yer alan biri olarak, cildime ekstra bir özen gösteriyorum. Cildim, benim için fiziksel görünümümün en önemli parçası. Cildimin, uzaktan bakıldığında güzel görünmesinin yanında, yakından bakıldığında da pürüzsüz ve genç görünmesi benim için çok önemli. Bu nedenle gündüz kremi, gece kremi, göz serumu, UV losyon ve serumdan oluşan bir cilt bakım serisi kullanıyorum. ÇOK TİTİZLENİRİM* Kullandığınız ürünlerden genelde neler beklersiniz? Gözle görülür neticeler elde edebileceğim bir performans bekliyorum. Yaşım ilerlese bile hem sağlık olarak hem de görünüm olarak kendimi genç hissetmek istiyorum. Bu nedenle cilt bakımı konusunda zorlu işlemlere başvurmadan, etkili sonuçlar alabileceğim ürünleri tercih ediyorum. Cilt bakım ürünümü titizlikle seçiyorum, önce çok detaylı araştırmalar yapıyorum ve ürüne güvendikten sonra kullanıyorum. * Sizce genç, sağlıklı bir cilde sahip olmanın altın kuralları nedir? Altın kural denir mi bilmiyorum ama sonuçta, birçoğumuz yaşadığımız stresi, huzur ve sükunet ile dengeleyerek gençliğimizi korumaya çalışıyoruz. Ekranda senelerce yüzüyle bulunan, günde birkaç kez makyaj yapılan biri olarak cilt bakımıma hep ekstra özen gösterdim. Bir tüketici olarak, kullandığım her ürünün içeriğini çok detaylı incelerim. Örneğin şu an kullandığım ürün de peptid bazlı bir ürün, aminopeptid kompleksi içeriyor.Estetik yaptırmayı düşünmüyorum * Estetik müdahaleler hakkında ne düşünüyorsunuz? Birçoğumuz gibi bana da estetik müdahaleler zorlayıcı geliyor. Bu nedenle kullandığım cilt bakım ürününden, gözle görülür neticeler elde edebileceğim bir performans bekliyorum. Çünkü operasyonlar, doğal görünümü yok edebiliyor. Açıkçası Türkiye elçisi olduğum Olay'in Regenerist serisini denedikten ve sonuçlarını kendi cildimde gördükten sonra uzun yıllar estetik müdahale yaptırmayı düşünmüyorum. Nasıl yüz masajı yapılır? Kararlı ancak cildi acıtma-yan hareketlerle masaj yapın.Önce ellerinizi; parmaklarınız al-nınıza, avuçlarınız yanaklarınızagelecek biçimde yüzünüze koyun.Alnınız, yanaklarınız ve çenenizüzerinde dairesel hareketlerlemasaj yapın. Bunu dört keztekrarlayın. Ardından gözyu-vasının hatlarını takipederek gözlerinizemasaj yapın

Gripten korunmanın yolları

0 yorum

Gribin özellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında etkili olduğunu belirten uzmanlar, gribe yakalananların iyileşene kadar başkalarıyla öpüşmemesi, kucaklaşmaması.

Şeker ve şekerden yapılmış gıdalar, kanseri tetikliyor ve kanserli hücreyi besliyor. Memesinde fibrokisti olan kişilerde kafein ve çikolata, fibrokistlerin çoğalmasına neden olabiliyor. Limonun içeriğindeki ellagic asit nedeniyle meme kanserinden koruyucu, bu hastalığın ilerlemesinde ise durdurucu etkiye sahip olduğu bazı hayvan çalışmalarında görülmüş. Uzmanlar, limondaki bu etkinin böğürtlen yapraklarında da bulunduğunu söylüyorGribin özellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında etkili olduğunu belirten uzmanlar, gribe yakalananların iyileşene kadar başkalarıyla öpüşmemesi, kucaklaşmaması, tokalaşmaması ve ortak eşya kullanımından kaçınması gerektiğini belirtti.Gazi Devlet Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Şentürk, gribin çocuklarda, yaşlılarda, vücut direnci zayıf olanlarda, kalp, akciğer, böbrek, şeker, zatürree, beyin ve kalp kası iltihabı hastalığı olan kişilerde çok ağır seyrettiğini ve bazen ölümle sonuçlandığını vurgulayarak, "Bu kadar ciddi sonuçlara neden olan grip, halk arasında soğuk algınlığıyla karıştırılmaktadır. Soğuk algınlığı halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahatı gerektirmeyen bir hastalıktır ve kesinlikle griple karşılaştırılmamalıdır" dedi.Gribin tedavisinde ağrı kesici ve ateş düşürücülerin, hapşırık ve kaşıntıyı azaltmak için de antihistaminiklerin kullanıldığını ve yatak istirahatı verildiğini belirten Dr. Şentürk, "Grip ve benzeri hastalıklarda antibiyotiklerin hiçbir faydası yoktur. Tersine çok ciddi sakıncaları olabilir. Hiçbir antibiyotik doktora danışmadan alınmamalıdır" diye konuştu.Dr. Şentürk, grip ve sonrasında oluşabilecek hastalıklardan korunmanın mümkün olduğuna, hastalarla yakın temastan ve ortak eşya kullanımından kaçınılması gerektiğine işaret ederek, "Bu amaçla geliştirilmiş ve kullanılan grip aşıları mevcuttur. Grip aşısı, özellikle hastalığa yakalanma ve sonrasında oluşabilecek hastalıklar yönünden risk taşıyan 'yüksek risk grubu' dediğimiz kişilere faydalıdır" şeklinde konuştu.Grip aşısının, en sık karşılaşılan virüs tipine karşı Dünya Sağlık Örgütü'nün önerileri doğrultusunda hazırlandığını kaydeden Dr. Şentürk, "Grip aşısı her yıl Ekim-Kasım aylarında tek doz şeklinde yapılmalıdır. Aşıyla koruyuculuk sağlıklı kişilerde yüzde 80'lere varmaktadır. Yaş ilerledikçe koruyuculuk yüzde 50-60'lara inmekle birlikte hastalığın hafif geçirilmesi sağlanmaktadır" açıklamasını yaptı."Kimler aşı olmalı?"KBB Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Şentürk, bazı durumlarda "öldürücü" olabilen gripten korunmanın uygun giyim ve aşıyla mümkün olduğunu ifade ederek, "Aşının yararlı olması için salgın başlamadan önce yapılması gerekir. Birbirine yakın çalışan iş arkadaşları, yaşlılar, astım, şeker, akciğer, kalp, kanser ve kronik solunum hastaları, öğretmenler, öğrenciler, askerler, hac ve umreye gidenler grip için yüksek risk grubunda bulunuyor. Şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, yüksek ateş, titreme, kuru öksürük ve baş ağrısıyla ortaya çıkan gripten korunmak için salgın başlamadan önce aşı yaptırarak önlem alınması gerekir. Önemli bir salgın hastalık olan grip, birçok kişinin zor dönemler yaşamasına neden olmaktadır" dedi.Hamile kadınların gripten korunmak için gerekli önlemleri alması gerektiğine dikkat çeken Dr. Şentürk, hamilelik sırasında bulaşan gribin, bebekte ve anne adayında çeşitli komplikasyonlara neden olduğunu ifade ederek, "İlk 3 ayından sonra tüm hamilelere, ilk 6 ayından itibaren de bütün bebeklere grip aşısı yaptırılması gerekir" ifadesini kullandı.Dr. Şentürk, hiçbir yan etkisi bulunmayan grip aşısının, 6 aydan küçük bebeklere, yumurtaya karşı alerjisi olanlara ve hamileliğin ilk 3 ayında bulunanlara vurulmaması gerektiğine işaret etti."Gripten korunma yolları"Grip aşısı olanların sadece gribe karşı ve belli oranda korunabileceğini vurgulayan Dr. Ahmet Şentürk, şunları söyledi: "Aşının bağışıklık oluşturmadığı kimselerde ve grip dışındaki diğer solunum yolu hastalıklarında genel korunma tedbirlerine dikkat etmeliyiz. Grip, nezle ve soğuk algınlığı gibi solunum yolu hastalıklarının topluma yayılmasının önlenmesi için sağlamlardan çok hasta olanların daha dikkatli ve sorumlu davranması gerekir. Hastalar en azından iyileşene kadar başkalarıyla öpüşmemeli, kucaklaşmamalı ve hatta tokalaşmamalıdır. Virüs, yıkanmış elde de bulunur. Ayrıca yine hastalar ağız ve burunlarıyla temas ettiklerinde, öksürük, hapşırık nedeniyle ellerine sekresyonları bulaştığında ellerini yıkamadan başkalarının kullandığı telefon ve benzeri ortak araçlara temas etmemelidir. Hasta kişilerden etrafa saçılan virüs parçacıklarının havada asılı kalabilme yeteneğinin olması bulaşıcılığı daha da arttırmaktadır. Hastalar ilk 3-4 gün zorunlu değilse sinema, okul, işyeri, metro, otobüs gibi kalabalık ortamlara girmemeli, evlerinde istirahat etmeli, mutlaka çıkmaları gerekiyorsa maskeyle sokağa çıkmalıdır. En etkili korunma hastaların alacağı bu gibi tedbirlerle olur. Sonbahar-kış aylarında uygun giyim ve beslenmeye dikkat edilmeli, kalın-yünlü sıcak giysiler kullanılmalı, terli kalınmamalı, bol sebze ve meyve tüketilmelidir. Vücut direncini düşüren ve kolayca hasta olmamızı sağlayan etkenlerden uzak durulmalı, aşırı yorgunluk, alkol, sigara, az ve düzensiz uyku, düzensiz ve tek yönlü beslenmemeye dikkat edilmelidir."Gribe neden olan influenza denen virüsün A, B ve C olmak üzere üç tip olduğunu kaydeden Dr. Şentürk, A tipi virüsün hem insanlarda hem de kuş, kümes ve domuz gibi hayvanlarda hastalık yaptığını, B tipinin sadece insanlarda gribe neden olduğunu, C tipinin ise çok hafif derecede hastalık yaptığı için salgına yol açmadığını sözlerine ekledi.

6.11.2008

Hamileler bu hapları asla almayın!

0 yorum


Gebelik sırasında kullanılan bazı ilaçların hem anne hem de bebek için ciddi riskleri var. Öyle ki, bu durum gebeliğin sonlandırılmasını bile gerektirebiliyor.
Gebelik sırasında kullanılan bazı ilaçların hem anne hem de bebek için ciddi riskleri var. Öyle ki, bu durum bazen hekim tarafından gebeliğin sonlandırılmasını bile gerektirebiliyor. Hekim tarafından istenmeyen gebelikler, Antalya'da düzenlenen 10. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi'nin en önemli konu başlıklarındandı. Anne ve bebek açısından risk taşıdığı için hekimler tarafından "istenmeyen gebelik"leri iç hastalıkları ve jinekoloji uzmanlarına sorduk. Bir Alman ilaç firması, antibiyotik üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu 1950'lerde "talidomid" maddesini buldu. Yüksek doz "talidomid"e maruz bırakılan hayvanlar üzerinde yaptığı testlerle ilacın zararsız olduğunu, önemli bir yan etkisinin olmadığını duyurdu. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nden de (FDA) onay aldı. Güçlü bir sakinleştirici olarak pazarlanan ilaç, Batı Almanya'daki doktorlar tarafından uykusuzluk ve sabah bulantısı şikâyetiyle gelen gebelere de verilmeye başlandı. Giderek dünya geneline yayılan ilaçlar, pek çok marka adı altında piyasaya sürüldü. İlacı kullanan gebeler; uykuya eğilim, halsizlik, kabızlık, deride kızarıklık, baş ve mide ağrısı, el ve ayakta uyuşma, baş dönmesi, sinirlilik, titreme, kulak çınlaması, depresyon gibi yan etkilerden söz etmeye başladı. Ve bir yıl içinde bu ilacı kullanan anneler, çok sayıda doğumsal anomalili bebek dünyaya getirmeye başladı. En yaygın olanı normalden kısa, "malforme" diye tanımlanan biçim kusuru, yüzgeç benzeri kol ve bacaklarla kendini gösteren "fakomeli'ydi. Hatta bu anomaliyle dünyaya gelen çocuklara "yüzgeçli bebekler" denmeye başlandı. Diğer doğumsal bozukluklar ise; gelişimini tamamlayamamış parmaklar, sağırlık, körlük, yarık damak ve kalpte, sinirlerde, cinsel organda, böbreklerde, sindirim sisteminde bozukluk şeklinde açığa çıkıyordu. Bazı anneler sadece bir tablet talidomid almıştı ama özellikle gebeliğin en kritik noktası olan ilk üç ayda alınan tek dozun bile bebek üzerinde çok ciddi yan etkilerinin olabileceği sonra anlaşıldı. Talidomid tüm dünyada piyasadan çekildi. Fakat çok geç alınmış bir karardı bu. Dünya üzerinde 46 ülkede 10 binin üzerinde bebek, ilacın yan etkisiyle sakat doğdu, yaklaşık yarısı erişkin bir birey olamadan yaşama veda etti. Yaşananlar, dünya tıp tarihine "talidomid faciası" olarak geçti. Gebelik sırasında kullanılan bazı ilaçların hem anne hem de bebek için ciddi riskleri var. Öyle ki, bu durum bazen hekim tarafından gebeliğin sonlandırılmasını bile gerektirebiliyor. Hekim tarafından istenmeyen gebelikler, Antalya'da düzenlenen 10. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi'nin de en önemli konu başlıklarındandı. Biz de konuyu uzmanlarla görüşerek gebeliği risk grubuna sokan ilaçları öğrendik.X grubu ilaçlar asla kullanılmamalıHamilelik döneminde ilaç kullanımı bir hayli yaygın. Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden Op. Dr. Çetin Çam, gebelerin yüzde 90'ının hamilelik süresince reçeteli veya reçetesiz ilaç kullandığını söylüyor. "Bir kısmı hekim takibinde gerekli olduğu için, bir kısmı kişinin, özellikle gebe olduğunu bilmediği bir zaman süresince kullandığı ağrı kesici, ateş düşürücü ve benzeri ilaçlar. Bir hekim, gebeliğini tespit ettiği bir kadında her türlü ilaç ve benzeri kullanımını sormak zorunda. Bu tip ilaçlardan çok önemli bir kısmının gebeliği ve/veya bebeği kötü yönde etkilemediği bilinmekle beraber, ciddi tehlikeleri olabileceği de akıldan çıkarılmamalı."Gebelikte ilaç alımı sorgulanırken ilaç kavramına da açıklık getirilmesi gerektiğini söyleyen Op. Dr. Çetin Çam, doğal gıdalar dışındaki her türlü madde tüketiminin bu gruba girdiğini belirtiyor: "Bazı doğal gıdaların aşırı tüketiminde istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir. İlacı sadece fabrikada üretilen, paketlenen ve eczanelerde satılan bir ürün olarak düşünmemek lazım. Birtakım aşılar bile gebelikte istenmeyen sonuçlara yol açabilir."Türkiye'de küçük ya da büyük anomalili doğum oranı yüzde 3. Bunun yüzde 70'inin nedeni belli değil ama İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler yüzde 1-2'sinin tek sorumlusunun ilaçlar olduğunu söylüyor. "İlacın dozu, alınış yolu, metabolizması ve ilaçların annenin gebeliğinin hangi döneminde kullanıldığı, yapacağı zararlar açısından çok önemli. Hekimler tarafından çok iyi bilinmesi, ilacı kullanan gebenin aydınlatılması, gerekirse gebeliğe son verilmesi gerek."Gebelik sırasında kullanılan ilaçlar, taşıdıkları risklere göre kategorilere ayrılıyor. A kategorisinde vitaminler var mesela. Hem insan hem de havyan deneylerinde zarar vermediği kanıtlandığı için rahatlıkla kullanılabilir. B kategorisinde, hayvanlar üzerinde risk tespit edilmeyen ama insan üzerinde deneyi olmayan penisilin grubu antibiyotikler bulunuyor. Bu ilaçlar da güvenliye yakın şekilde kullanılabilir. Elbette hekim kontrolünde. C kategorisinde ise biraz daha risk taşımaya başlayan, hayvan deneylerinde risk gözlenen ilaçlar yer alıyor. Prof. Dr. Kerim Güler'e göre bu ilaçların yaşamsal kâr-zarar hesabı yapılarak kullanılması gerek. "Annenin hayatı ciddi tehlike arz ediyorsa, o anki hastalığı tedavi edilmediği taktirde zarar görecekse kullanılabilir ancak" diyor. D grubunda da yine risk yapacağı kanıtlanan bazı ilaçlar var. Ve X grubuYani gebelikte asla kullanılmaması gereken ilaçlar. Veya kullanıldığı dönemde asla gebe kalınmaması gereken. Genellikle immün spesif denen bazı romatizmal hastalıklarda, kanser hastalıklarında veya immün sistemi baskılayan, kronik hastalıklara maruz kalan hastaların bu ilaçları kullanırken farkında olmadan gebe kalması durumunda, özellikle gebeliğin ilk 70 gününde (organların gelişme dönemi) kullandıysa mutlaka gebeliğin sona erdirilmesi gerekiyor. Kronik hastalıklarda kullanılan ilaçlarDiyelim ki kronik bir hastalığınız var, rutin ilaç kullanıyorsunuz ve gebe kalmak istiyorsunuz. Gebe kalmak için hekiminizin onay vermesi gerekiyor. Zira hekim kontrolünde, hastalığın en hafif seyrettiği dönemde ilaçların kesilip öyle gebe kalınması gerek. Ya gebeliğiniz planlı değilse? Kronik hastalığınız için ilaç kullanırken farkına varmadan gebe kalırsanız? Prof. Dr. Kerim Güler, farkına varmadan gebe kalma oranının Türkiye'de çok fazla olduğunu ve ciddi risk taşıdığını söylüyor: "Hasta bu ilaçları almaya devam ediyorsa fetus açısından büyük zararları var. Bir de bazı grup gebelikler var ki, annenin bir hastalığı var, hamile kaldığı anda hastalık ilerliyor. Bu da büyük sorun. Hekimler tarafından uyarılıyor ama bu tür gebeleri de çok sık görüyoruz."Her türlü hastalık gebeliğe eşlik edebilir, gebelikten önce veya ilk defa gebelikte de ortaya çıkabilir. Op. Dr. Çetin Çam, jinekoloğun mutlaka, hastalığın uzmanı hekimle işbirliği içinde gebeyi ortak takip etmesi gerektiğini söylüyor. "Uzmanın, gebeliğin hastalığın seyrini ne derecede etkileyebileceğinde tecrübe sahibi olması gerekir. İşbirliği içinde yapılan bir takipte gebelik sonuçları oldukça yüz güldürücü oluyor."Gebelikte en önemli hastalık grubunu guatr sorunları oluşturuyor. Mesela hipotiroidi. Tiroit bezinin az çalışması durumunda hamile kalındığında çocuk tiroit hormonlarından yoksun doğuyor. Bu da gelişme geriliği, zekâ faaliyetlerinde düşüklük anlamına geliyor. "Hipotiroidi hastaları hamile kalamaz mı peki?" sorumuza "Hekim tarafından ilacın dozu artırılarak hamile kalınmasına izin verilebilir" yanıtını alıyoruz. Bir de gizli hipotiroidi hastaları var. Hastalığını bilmeden hamile kalanlar yani. Prof. Dr. Kerim Güler, bunların da sayısının çok olduğunu belirtiyor. "Annenin hormonları az, plasenta yoluyla çocuğa geçen hormonlar da Doğuştan guatrı az çalışan çocuğun başı büyük olur, zekâ fonksiyonları ilerleyen zamanlarda düşebilir." Tiroit bezinin az çalışması gibi çok çalışması da (hipertiroidi) sorun gebelikte. Tiroit bezinin yavaşlatılmasını sağlayacak ilaçların belirli dönemlerde hekim tarafından uygun şartlarda kullanılması, anneyi normal düzeye çekerek çocuğun sağlıklı doğmasını sağlıyor. Gebelikteki diğer risk faktörü ise diyabet. Anne hamile kaldığı zaman plasentadan salgılanan bazı hormonlar insüline, yani kan şekerini düşüren hormona karşıt yönde etki gösteriyor. Bu nedenle diyabeti yokken hamilelik döneminde diyabeti çıkan hastalar olabiliyor. Diyabetli bir hastanın hamile kalmasında ise tedavide insülin ihtiyacını arttıran bazı tablolar ortaya çıkabilir ve hastalık ilerleyebilir. Bunun farkına tedavide varılması, annenin insülin dozunun ayarlanması gerek. Anne normal kan şekeriyle doğuma giderse herhangi bir sorun yaşanmayacağını söylüyor uzmanlar. Böbrek hastalarının hamile kalması durumunda veya hamilelik döneminde ortaya çıkan böbrek hastalığı da çok önemli. Böbrek fonksiyonları çok bozuk hastaların zaten hamile kalamayacağını söyleyen Prof. Dr. Kerim Güler, kalsa bile çocuğun gelişemeyeceğini belirtiyor. "Ancak" diyor, "Kreatin değeri dediğimiz böbrek fonksiyonları 3'ün altında olanlar, hafif derecede böbrek yetmezliği olanlar, hamile kalabilir. Çok yakından takip edilirse rahatlıkla doğum yapabilir." Ya takip edilmezse? Yanıt; tansiyon yüksekliği, bacaklarda ödem ve idrarda protein kaybı bulguları ilerleyerek, annenin erken kasılmalarına ve çocuğun da strese girmesine yol açarak hem annenin hem çocuğun hayatını tehlikeye sokuyor. Hastaların bilhassa gebeliğin sonlarına doğru çok yakından takip edilmeleri gerekiyor. Ayaklarda şişme, tansiyonda yükselme olduğu anda mutlaka hekimlerine başvurmalılar. Kontrol altına alınamıyorsa, bebek doğacak kiloya ulaştığı anda gebeliğe son verilmesi gerektiğini söylüyor Prof. Dr. Kerim Güler. "Gebeliğe son verilmediği takdirde anne, hipertansiyona bağlı birçok hastalığa maruz kalabilir. Beynin kanlanması bozulabilir. Ki, mortalitesi (anne ölümü) çok yüksektir." Romatoit artrit ve lupus gibi romatolojik hastalıklar da her aşamada ilaç almayı gerektiriyor. Alınan ilaçların fetusa etkisi kaçınılmaz. Özellikle hamileliğin 70'inci gününe kadar olan fazda büyük anomalilere, derin kalbe, böbreklerin olmamasına sebep olabilir. Bu hastaların, hastalığın hafif seyrettiği dönemde hamile kalmasına müsaade ediliyor. İlaç alternatifleri çok fazla olduğu için B kategorisindeki ilaçlara geçilip, klinik bulguları azaltarak normal doğum yapmasına olanak sağlanabiliyor. Gebelikte önemli olan bir hastalık da kalp hastalığı. Özellikle kapak hastalıkları denen veya dışarıdan takılan takma kapağı olan hastalar için doğum büyük bir yük. Kalp yetmezliği olan kalbin kasılma gücü yüzde 40'lardayken gebe kalınan durumlarda kalp yetmezliği bulguları çok ilerlediği için hekimler bu durumda hamileliğe izin vermiyor. Gebe kalınmışsa da bebeği erken dönemde, anneye zarar gelmeden almak gerekiyor. Bu hastalar hamile kaldıklarında, kanı sulandıran, kapaklarda damarların tıkanmaması için kullanılan ilaçlar, doğacak bebek için risk teşkil ediyor. Gebeliğe son verilmediği takdirde annenin hastalığı ilerleyebilir, çocuğun gelişmesi bozulabilir ve çok büyük oranda anne hayatını kaybedebilir. Ve karaciğer hastalarıProf. Dr. Kerim Güler'e göre, gebelik karaciğer için de yük. "Daha önceden karaciğer rahatsızlığı olmayan hasta, hamilelik sırasında gebelik yağlanması denen ciddi bir tabloyla karşı karşıya kalabilir. Help sendromu denen karaciğer enzimlerinin yıkılması ciddi bir tablodur. Karaciğer yetersizliğe girer, enzimleri yükselir, kanda kanamayı durduran kanama faktörleri düşer ve hasta kanamalarla kaybedilir. Gebelikte en çok korktuğumuz durumdur. Mutlaka yoğun bakım şartlarında atlatması gerekir o durumu."Bütün bu risklerle karşılaşmamak için yapılacak olan açık; hamilelik öncesinde gereken kontrolleri yaptırmak, hamilelik öncesinde ve sonrasında doktor takibinde bulunmak. GEBELERİN ASLA KULLANMAMASI GEREKEN İLAÇLARGebelik sırasında kullanılan bazı ilaçların hem anne hem de bebek için ciddi riskleri var. Öyle ki, bu durum bazen hekim tarafından gebeliğin sonlandırılmasını bile gerektirebiliyor.
Gebelikte Asla Kullanılmaması Gereken İlaçlar (etken Maddeleri)
ACE inhibitörleri ve ARB'ler (Hipertansiyon tedavisinde)
- Alkol kullanımı (Fetal alkol sendromu) - Talidomid - Radyoaktif iyot (Tiroit fonksiyon testlerinde) - CT (Bilgisayarlı tomografi) çekilmesi - Radyasyon (Yüksek doz) - Diazepam (Anksiyete ilacı) / Gebeliğin geç döneminde kullanılırsa, bebekte yorgunluk, aşırı tepki, titreme ve artan yeni doğan refleksleri görülür
Antibiyotikler
Kloramfenikol / Gri bebek sendromu, özel bir enzim eksikliği olan gebe veya kadınlarda alyuvarların parçalanması ile önemli derecede kansızlık
Flororkinolonlar / Eklem anormallikleri olasılığı (sadece hayvan deneylerinde izlenmiştir)
Kanamisin, streptomisin / Sağırlığa yol açabilecek kulak anomalileri
Nitrofurantoin / Özel bir enzim eksikliği olan gebe veya kadınlarda alyuvarların parçalanması ile önemli derecede kansızlık
Sulfonamidler, trimethoprim, sulfamethoxazole / Gebeliğin geç dönemlerinde kullanılırlarsa sarılık ve beyin hasarı olasılığı, Özel bir enzim eksikliği olan gebe veya kadınlarda alyuvarların parçalanması ile önemli derecede kansızlık
Tetrasiklin / Kemik büyümesinin yavaşlaması, dişlerde kalıcı sarı lekeler, bebeklerde diş çürüklerine yatkınlık, nadiren gebede karaciğer yetmezliği
Pıhtılaşmayı engelleyen ilaçlar
Heparin / Uzun süre kullanılırsa, annede kemik erimesi ve pıhtılaşmayı sağlayan kan hücrelerinin azalması Warfarin / Doğum defektleri, anne ve bebekte kanamaya meyil
Sara ilaçları
Karbamazepin / Doğum defektleri, eğer bebeğe doğumdan sonra hemen K vitamini verilmez ise kanamaya meyil
Fenobarbital-fenitoin / Karbamezapin'e benzer etkiler
Trimethadione / Düşük riskinde artış, yarık damak, kalp, yüz, el ve karın organlarında yüzde 70'e varan oranda sakatlık olasılığı
Valproate / Yarık damak, kalp, yüz, el ve karın organlarında yüzde 1 oranında sakatlık olasılığı
Antihipertansifler
Anjyiotensin-konverting enzim (ACE) inhibitörleri / Gebeliğin geç dönemlerinde alınırsa, bebekte böbrek hasarı, bebeğin suyunun azalması, yüz, eklem ve akciğerlerde sakatlık riski Beta-blokerler / Bebekte kalp atımının yavaşlaması, kan şekeri düzeyinin düşmesi ve gelişme geriliği olasılığı Thiazid diüretikler / Bebeğin kanında oksijen, sodyum, potasyum ve pıhtılaşma hücrelerinin azalması, gelişmenin yavaşlaması
Kemoterapi (Kanser) İlaçları
Aktinomisin, vinblastin, vinkristin / Sadece hayvan deneylerinde gözlenen doğumsal sakatlıklar Busulfan, klorambusil, siklofosfamid, merkaptopurin, methotrexat, vinblastin / Alt çene kemiğinin gelişmemesi, yarık damak, kafa kemiklerinin gelişmemesi, omurga sakatlıkları, kulak defektleri, ayak anomalileri, büyümenin yavaşlaması
Ruh hâlini stabilize eden ilaçlar
Lithium / Kalp anomalileri, kas gücünün düşmesi, beslenme bozukluğu, tiroit bezinin daha az çalışması, su zehirlenmesi
Steroid olmayan antienflamatuarlar
Aspirin / Yüksek dozlarda alınırlarsa, doğumun başlangıcının gecikmesi, bebeğin dolaşım sisteminde bozukluklar, sarılık, nadiren beyin hasarı, anne ve bebekte doğum sonrasında kanama riski Naproxen / Gebeliğin geç dönemlerinde alınırlarsa bebeğin suyunun azalması
Ağızdan kullanılan şeker hastalığı ilaçları
Klorpropamid, tolbutamid / Yeni doğanda şekerin düşmesi, gebenin şeker düzeyini kontrolünün güçleşmesi ve Tip 2 şeker hastalığı olan kadınlarda gebeliğin erken döneminde kullanılırsa doğumsal sakatlıkların artma riski
Cinsel hormonlar
Danazol / Gebeliğin erken döneminde alınırsa dişi bebekte cerrahi düzeltmeyi gerektirebilecek kadar erkekleşme
Dietilstilbestrol / Bebekte rahim anormallikleri, âdet düzeni sorunları, kız çocuklarda vajina kanseri riski artışı ve erkek bebeklerde penis
Sentetik progestinler (doğum kontrol haplarında kullanılan düşük dozlar hariç ) / Danazole benzer etkiler
Cilt ilaçları
Etretinat / Bebekte kalp anomalileri, küçük kulaklar, kafada su toplanması
Isotretinoin / Etretinata benzer etkiler, Zekâ geriliği, düşük riskinde artış
Tiroit ilaçları
Methimazole / Bebekte az çalışan veya büyümüş tiroit bezi, kafa kemiği anomalileri
Propiltiyourasil / Bebekte az çalışan veya büyümüş tiroit
Radyoaktif iyot / Bebekte tiroit bezi hasarı, ilk üç ayın sonuna doğru kullanılırsa, bebekte aşırı çalışan tiroit bezi ve bezde büyüme
Triioyodotironin / Bebekte aşırı çalışan tiroit bezi ve bezde büyüme
Canlı virüs aşıları
Kızamıkçık ve suçiçeği aşıları / Bebeğin aynı enfeksiyona maruz kalabilmesi

Dişe dost ve düşman yiyecekler!

0 yorum


Bazı beslenme şekilleri ve diyetler ağız sağlığını olumsuz etkiliyor ve diş çürümelerine neden oluyor! İşte dişe dost ve düşman yiyecekler...
Diş hekimi Seyhan Ergin dişlerin çürümesine yol açan beslenme şekilleri ve diyetlerle ilgili sorularımızı yanıtladı:
* Neler dişlerimizi çürütüyor?Besinlerden ağzımızda asite dönüşen her şey, çürüğe neden olabilir. Karbonhidratlı yiyecekler, şeker, çikolata, hatta pilav ve makarna da dahil. Ama bu hiçbir şey yemeyeceğimiz anlamına gelmesin. Yediğimiz şeylerin asite dönüşmesini engellememiz gerekir. Bunun tek yolu da mekanik temizliktir. Dünya Sağlık Örgütü diş çürüğünü davranış ve beslenme hastalığı olarak tanımlıyor. Asite dönüşen gıdaların sık sık tüketilmesi çürük riskini artırıyor. Bu nedenle de ana öğünlerde alınması öneriliyor. Yani makarnayı ana öğünde yiyeceksiniz. Sağlıklı bir vücut için beslenme alışkanlığı önerileri neyse, çürüğe karşı da aynı şeyler öneriliyor. Bol sebze ve meyve yenilmesi, bol su içimi, pilav ve makarnanın ana öğünde alınması gibi...
BOL SU İÇİN* Tatlı, çürüğü artırır mı?Bakteriler en kolay şekeri asite dönüştürdüğü için tatlılar diş çürüklerini artırır. Kişinin canı çekiyorsa, ana öğünde tatlı yemesini tavsiye ederim. Hemen ardından, dişlerin fırçalanması gerekir. Şekerli ve nişastalı gıdaları tükettikten sonra ağzı temizlemek için yapılabilecek en kolay şey; üstüne su içmektir.
* Bazı meyveler çürükleri artırır mı?Limon gibi asit içeriği yüksek, ekşi meyveler dişe doğrudan zarar verir. Bazen insanlar limonu tuzlayıp yer. Bu; dişler için çok zararlıdır. Diş yüzeyinde ciddi madde kaybına neden olur. Sert dokuyu yumuşatır. Limonu geleneksel şekilde salata sosu ya da çorba sosu şeklinde tüketmek gerekir. Direkt yemek doğru değildir. Ekşi şeyler asitlidir. Bunlar yendiğinde, dişler öğütme hareketi yapar gibi birbirine değer ve gıcır gıcır eder. Yani dişlerde aşınma olur. Asitli meyveler yendikten sonra dişler hemen fırçalanmamalıdır. Çünkü asit dişlerin üzerindeki sert dokuyu yumuşattığı için fırçalamanın mekanik etkisi ile dişler aşınabilir. Meyvelerden elmanın kabuğu ile ısırılarak yenilmesi ise, diş sağlığı için çok yararlıdır. Dişlerin üzerinde temizleme etkisi yaratır. Karbonhidrat içeriği yüksek muz, incir ve aşırı şekerli meyveler ise; dişler üzerinde herhangi bir tatlının yaptığı etkiyi yapar. Bunları yedikten sonra dişler fırçalanmalı, en azından ağız su ile çalkalanmalıdır.
AHŞAP KÜRDAN YASAK!* Peynir yiyenlerin dişleri sağlam olur mu? Çok süt içenlerin dişleri daha mı beyazdır?Bunlar doğru değil. Çünkü dişlerin yapısı, daha diş ağız ortamına çıkmadan son şeklini almıştır. Dolayısıyla peynirin ancak ağızdaki asit ortamını tamponlama özelliği fayda sağlar. Dişlerin yapısına ise, herhangi bir etkisi olmaz. Dişlerin beyazlamasında süt veya herhangi başka bir yiyeceğin etkisi yoktur.
* Yemeklerden sonra kürdan kullanımını diş sağlığı açısından öneriyor musunuz?Kürdan plastikse öneriyorum. Ama sofralarımızda çoğunlukla ahşap kürdan kullanılıyor. Bunlar dişler üzerinde kırılma riski yarattığı için bu tür kürdanları önermiyoruz. Süt, peynir ve yumurta ağız kokusuna yol açar* Ağız kokusunu artıran ve azaltan gıdalar nelerdir? Proteinli gıdalar ağız kokusunu artırır. Her türlü et, süt, peynir yenildiğinde ağızda kalırsa, kötü ağız kokusuna neden olur. Ayrıca sarımsak ve soğan da kötü koku yapar. Karanfil ya da sakız çiğnenmesi ağız kokusunu baskılayabilir ama gidermez. Ağız kokusundan kurtulmak için diş fırçalamak şarttır. Çoğu kez kötü ağız kokusu, kişinin kendisi tarafından fark edilmez. Ağız kokusunun asıl nedeni, ağız ortamındadır. Yediklerimiz içtiklerimiz, diş çürükleri, diş taşları, problemli dişetleri ve eski protezler; kötü ağız kokusunun başlıca nedenleridir. Tedavi ve ağız bakımı ile bunlar giderilebilir. Diş fırçalama ve diş ipi kullanımı çok önemlidir. Dil de, kökü koku yapabilir. O yüzden dilin iyi temizlenmesi gerekir. Tükürük azlığı da kötü ağız kokusuna sebep olabilir. Bol su içip sık ve kısa aralıklarla şekersiz sakız çiğnenmelidir. Ağız nemlendirici gargaralar da kullanılabilir.* Daha beyaz dişlere sahip olmak için tüketilmesini önerdiğiniz yiyecekler var mı? Dişlerin daha beyaz olması ancak bir diş hekiminin yardımı ile sağlanabilir. Diş beyazlatma işlemi yapılmalıdır. Özel mavi ışıklarla, plazma ışığıyla ya da lazerle beyazlatma yapılabiliyor. Klinik ortamında kullanılan beyazlatmanın yanı sıra, evde uygulanan dişliklerle de dişler beyazlatılabiliyor. Bu ürünleri kullanırken ve kullandıktan sonra en az ilk üç gün renkli gıdaları tüketmekten kaçınmak gerekiyor. Daha sonra da beslenme alışkanlıklarımızda renkli yiyeceklerden ve içeceklerden uzak durmamız şart. Aksi takdirde, beyazlamada geri dönüşler yaşanabiliyor. Yılda bir kere, en azından tek seans beyazlatma işleminin yenilenmesinde fayda var. Diş beyazlatma işlemi yaptırmış olanların diş beyazlatıcı macun kullanmaları da, açık rengin kalıcılığına katkı yapıyor.Dişi çekmek son çaredir!Biz diş hekimleri için dişin kaybı, hasta kaybı gibidir. Diş, prensip olarak kökünden sallanmadığı sürece çekilmez. İstisnai durumlar hariçtir. Eğer kökte kırık varsa ya da problemli ve yenilenemeyecek durumda eski kanal tedavileri varsa, diş çekilmek zorunda kalınabilir. Çoğunlukla çekim kararı verirken diş röntgeninden yararlanırız. Bazen hiç belirti vermeyen dişin bile, çekimi söz konusu olabilir. Çoğu zaman hastalar bize, 'Ağrıyan dişimi çek' diye gelir ama biz çekmeden tedavi ederiz.Diş ağrısına karşı buz!iş hekiminden yararlanmak gerekir. Ama gecenin bir vakti dişlerinizde ağrı başlarsa ve siz doktorunuza ulaşamazsanız, sıcak ya da soğuk uyaranlarla ağrıyı rahatlatabilirsiniz. Size hangisinin daha iyi geldiğine bakarak, ağzına buz alabilir ya da ılık su ile çalkalayabilirsiniz. Ağrı nedeni çürük bir diş ise, çürüğün içindeki yemek artıkları temizlenip yerine yuvarlatılmış pamuk konabilir. Ağrıya neden olan dişetlerine ılık tuzlu su gargarası iyi gelir. Kimsayal tahriş özelliği olan kolonya, rakı, aspirin gibi şeyler ağrıyan dişin üzerine konulmaz. Uygulanırsa da, dişetinde büyük tahribata neden olur.Kanayan dişeti düşük nedeni!Hamileliğin ilk aylarında yaşanan bulantı ve kusmalar nedeniyle, mide asidinin dişler üzerinde aşındırıcı etkisi olur. Hamilelikte değişen hormonlar nedeniyle, dişetleri kanar. Hamileler dişleri kanıyor diye dişlerini fırçalamazlarsa, çürük riski artar. Hamilelik sırasında bebeğin kalsiyum ihtiyacını dişlerden aldığı düşünülür. Bu, yanlış bir düşüncedir. Dişler o yüzden dökülmez. Dişeti enfeksiyonu olan kadınlarda düşük görülme oranı daha fazladır.Çürüklere karşı ara ögünlerAra öğünlerde salatalık, havuç, elma, tuzlu fıstık, ceviz, fındık, patlamış mısır yenmesini öneriyoruz. Bunlar, çürük riski taşımaz. Sert kabuklu kuruyemişlerin (fındık kabuğu gibi) dişlerle kırılması çok yanlıştır. Pek çok diş ve protez, bu nedenle kırılıyor.

Miyop musunuz? O zaman dikkat

0 yorum

Uzağı görememe problemi olan miyopi hastalığı, kontrol ve takip edilmez ise pek çok retina hastalığının sebebi olabilir. Özellikle ileri derecede miyopu olan hastalar risk altında bulunuyor.


Uzağı görememe problemi olan miyopi hastalığı, kontrol ve takip edilmez ise pek çok retina hastalığının sebebi olabilir. Özellikle ileri derecede miyopu olan hastalar risk altında bulunuyor. Dünyagöz Hastaneleri doktorlarından Doç. Dr. Yusuf Durlu, miyopi hastalarının dikkat etmesi gerekenleri anlattı.

Damlalı göz muayenesi önemli!

Miyopi hastalığının ağ tabakada (retina) incelme nedeni olabileceği bilinmektedir.
Miyopiyle beraber daha sık ortaya çıkan göz hastalıkları retina yırtıkları ve buna bağlı dekolman, sarı nokta hastalığı, katarakt ve göz tansiyonu hastalığıdır.
Retina yırtıkları ve incelmesi, miyop hastalarda sık olarak gözükmektedir. Miyop bir kişide ışık çakmalarının ortaya çıkması retina yırtığının işareti olabilir. Miyoplarda göz küresinin normalden uzun olması nedeniyle retinada incelme ve yırtıkların oluşabildiği bilinmektedir. Özellikle, miyopi nedeniyle gözlük gereksinimini ortadan kaldırmak için lazer veya lasik ameliyatı yapılacaksa retinanın damlalı olarak muayenesi çok önemlidir. Damlalı retina muayenesi sonucu, eğer retina yırtığı, deliği veya incelmesi saptanırsa yapılacak argon lazer tedavisi ileride oluşabilecek sorunları engellemektedir. Argon lazer tedavisi sırasında göz damlayla uyuşturulur, retina yırtığı çevresi lazerle kapatılarak tedavi tamamlanır. Bu işlem nedeniyle hastanın hastaneye yatırılması gerekmez. 3 hafta sonra yapılacak kontrol muayenesiyle yırtık çevresinin lazerle kapanıp kapanılmadığı kontrol edilir.

Miyopi ve retina dekolmanı

Retina dekolmanı, retinanın ayrılması ve retina altında su toplamasıdır. Miyop hastalarda daha sık olarak yırtıklı retina dekolmanı görülür. Retina yırtığı olduğunda önce ışık çakmaları, siyah noktaların belirmesi ve sinek uçuşması şikayetleri ortaya çıkar, eğer argon lazerle tedavi edilmezse retina dekolmanına ve görme kaybına yol açar. Bu noktada, tedavi cerrahidir. Ameliyathanede göz çevresine silikon bant yerleştirilir, yırtık çevresi dondurularak veya lazerle kapatılır ve gerekirse göz içine gaz verilir. Bazı olgularda vitrektomi cerrahisi uygulanır.


Miyopik makulopati nedir?

Sarı nokta hastalığı miyoplarda da görülebilmektedir. Miyopik makulopati adı verilen bu hastalıkta kişinin yaşı önemli değildir. Miyoplarda göz küresinin büyümesi nedeniyle arka zarda çatlamalar ve buna bağlı olarak sarı nokta altında yeni damar oluşumları görülebilir. Sarı nokta altında gelişen yeni damar oluşumları, arka zarda çatlak olan bölgelerdeki damar cidarı zayıf anormal damarlardan oluştuğu için kanama eğilimi gösterir. Bu nedenle miyop olan hastada ani görme kaybı, eğri ve kırık görme yakınmasına neden olur. Erken fark edilirse, göz içine iğne tedavisi ve fotodinamik tedaviyle başarılı sonuçlar alınabilmektedir.

Sarı nokta hastalığı tedavisinde enjeksiyon devrimi

Sarı nokta hastalığının tedavisinde kullanılan enjeksiyon tedavisi 17.Aralık.2004’te ABD’nde, FDA tarafından onaylanmıştır. Göz içine iğne yoluyla verilen anti-VEGF tedavisinin sarı nokta hastalığının ıslak tipinde fotodinamik tedavi dışında ayrı bir tedavi seçeneği oluşturması önemli bir gelişmedir. Aslında, göz içine ilaç enjeksiyonları (antibiyotikler ve kortizon) göz iltihaplarında 30 yılı aşkın bir süredir kullanılmaktadır. Fakat, sarı nokta hastalıklarında kullanılması ise yeni ve çığır açan bir buluştur. Anti-VEGF tedavisinde ilaç göz içine iğne yoluyla verilmektedir. Göz içine altı hafta aralıklarla enjekte edilen ilaç sarı noktadaki yeni damar gelişimini durdurarak görmenin azalmasını engellemektedir. Anti-VEGF tedavisinin fotodinamik tedaviye göre üstünlüğü, daha çok ıslak gizli yapı gösteren geniş kanamalı sarı nokta hastaları için tercih nedeni olmasıdır. Anti-VEGF tedavisinin ile fotodinamik tedavi beraber uygulanabilir.Uygun olgularda, aynı zamanda veya 1-2 ay aralıklarla uygulanabilir.

 

Zirve100 Toplist
Türkiyenin Tikky Sitesi Türkiyenin Tikky Sitesi