: Health,Psychology,Sağlık Blog-: Doğum Sonu Döneme Uyum ve Değerlendirme
9.12.2008

Doğum Sonu Döneme Uyum ve Değerlendirme

0 yorum

Doğum sonu dönem,aileye yeni bir üyenin katılmasından dolayı yeni bir düzenin kurulduğu bir dönemdir. Bebeğine, postpartum rahatsızlıklara, ailedeki yeni düzene ve vücut imgesindeki değişikliklere uyum göstermek zorunda olan anne için bu dönem oldukça zordur. Gebeliğin son aylarında ve doğum sırasındaki içe dönüklük dönemini takiben; lohusanın dış dünyaya atılımı basamaklar halinde olur.

-Doğumdan sonraki ilk birkaç gün anne pasif ve bağımlıdır. Daha çok eylem ve doğum olayı hakkında konuşur, alıcı konumdadır ve kendine dönüktür.

-İkinci günden sonra anne postpartum sürece uyum sağlamaya başlar, bebeğine yönelmiştir ve anne daha çok verici konumdadır.

-Anne daha sonra lohusalığın ilk haftalarındaki daralmış yaşantısından yeniden duygusal çevre yaşantısına döner.

İşte bu sürecin herhangi bir aşamasında takılma tedavi gerektiren bir durumdur. Bu süreçten sonra annelik kimliğinin şekillendiği, annelik rolünün kazanıldığı bir dönem gelir. Annelik kimliğinin şekillenmesi doğan her çocukla birlikte ortaya çıkar ve dört safhada gerçekleşir:

1)Gebelikte ortaya çıkan, geleceğe hazırlanma safhasında kadın anneliğe ilişkin rol modellerini izler. Özellikle kendi annesi nasıl bir annelik sorusunun cevabı için iyi bir örnektir.

2)Formal-Biçimsel safha , çocuğun doğumu ile başlar. Anne , rol modellerinin etkisi altında çevrenin kendisinden beklediği gibi davranmaya çalışır.

3)İnformal safha da kadın anneliğe ilişkin kendi seçeneklerini , diğer bir değişle kendi annelik stilini geliştirmeye başlar.

4)Son safha olan kişisel safha da , annelik rolü kazanılmıştır. Bu safhaya ulaşan anne artık bir anne olarak rahattır ve bu konuda kendi fikirlerine ve davranışlarına sahiptir.

Annelik rolünün kazanılması, doğumu takip eden 3-10 ay arasında gerçekleşir. Kadının sosyal desteği, yaşı, kişisel özellikleri, yeni doğanın mizacı ve ailenin sosyo-ekonomik durumu annelik rolünü kazanmayı etkileyen faktörlerdir.

DOĞUM SONRASI PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR

Gebelik ve doğum önemli biyolojik değişikliklerin yaşandığı fizyolojik bir süreç olduğu kadar, erken gelişim dönemlerine ilişkin bastırılmış ve çözülmemiş çatışmaların yeniden gündeme geldiği karmaşık bir psikolojik süreçtir.

Doğumu izleyen dönemin kadınlarda psikiyatrik bozukluk riskinin arttığı bir dönem olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Doğum sonrası psikiyatrik bozukluklar üç ana bölümde incelenebilir; doğum sonrası hüzün, doğum sonrası depresyon, doğum sonrası psikoz.

DOĞUM SONRASI HÜZÜN (Doğum Sonrası Karamsarlık)

Doğum yapma, önemli hayat olaylarından biridir. Doğumu takiben, ilk bir haftada yeni duruma uyum, annelik rolüne adaptasyonla birlikte; biyolojik, hormonal dengedeki ani değişiklikle ilgili ortaya çıkan, hafif huzursuzluk, yorgunluk uyumsuzluk, ağlama krizleri ile belirgin bir tablo şeklinde görülür. Doğum sonrası dönemde depresif duygu durum oranının yüksekliği bilinmektedir. Depresif duygu durum, normal sayılan bir hüzünlülük (baby blues) halinden renkli ve hızlı başlangıçlı psikotik depresyona kadar geniş bir dışavurum gösterir. Yeni anne olan kadınların %50-80’inde olup, doğumu izleyen ilk 7-10 gün içinde görülür.

Doğum sonrası ilk günlerde gözlenen total plazma triptofanındaki normal artışın gerçekleşmeyişi, gonodotropinler ve diğer hormon düzeylerinin hızla değişimi, platelet MAO ve plazma cAMP düzey değişiklikleri, platelet adrenoreceptor alanlarının fazlalığı gibi etkenler postpartum hüzünle ilişkilidir.

Doğum sonrası hüznün, doğum öncesi disforinin devamı olduğu; bunda iki önemli risk etkeninin; ilk kez gebe olma ile premenstrual sendrom öyküsü olduğu ileri sürülmüştür.

Genelde bu durumun normal olarak değerlendirilmesi gerektiği, kişiye güven vermenin önemli olduğu belirtilmiştir. Ancak O’Hara ve arkadaşları, 182 kadın üzerinde yaptıkları çalışmalar sonucu doğum sonrası hüznün duygulanım bozukluğu yelpazesi içinde olduğunu öne sürmüşlerdir.

Doğum sorası hüzünde terapötik yaklaşım destekleyici çabaları içerir. Anneleri progesteronla sağaltarak doğum sonu hüzünlerini azaltmanın olanaklı olabileceğine inananlar vardır.

DOĞUM SONRASI DEPRESYON

Doğum yapan kadınlarda, doğumdan sonraki bir yıl içinde bazı psikiyatrik sorunlar diğer zamanlara göre daha sık ortaya çıkabilir. Bu sorunlardan birisi de yaklaşık doğum yapan her 10 kadından birinde gelişen doğum sonrası depresyondur. Genellikle doğumdan sonraki 2-8. haftalar içinde başlar ve en az iki hafta en çok bir yıl kadar sürer. Tedavi görmeyen kadınlarda 3 ay- 1 yıl arasında kendiliğinden düzelir. Geriye yönelik epidemiyolojik taramalar ciddi ruhsal ve duygusal hastalıkların ortaya çıkması açısından, postpartum dönemini gebelik dönemine kıyasla 3-4 kez daha riskli olduğunu ortaya koymaktadır. Postpartum döneminin ilk 4 haftası bu açıdan en riskli dönem olmakta, ancak genellikle bu süre 6. aya kadar uzayabilmektedir. Gebelik süresince ; evlilik gerilimi ve doyumsuzluğu, istenmeyen hayat olayları bu konuda önemli etkenler olarak bildirilmiş, bilişsel yatkınlık ileri sürülmüş, çocuk bakımına ait beklentilerin ise belirleyici olmadığı ortaya konmuştur. Ergenlik döneminin biyolojik-psikolojik stresleri bu çağdaki annelerde depresyon oranını, yetişkin annelerden yüksek kılmaktadır.

Doğum sonrası depresyonun nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Hızlı fizyolojik değişikliklerin rolü olabileceği düşünülmektedir, ancak hangi etmenlerin daha fazla neden olduğu açık değildir. Bununla birlikte bazı risk etmenlerini taşıyan kadınlarda doğum sonrası depresyonun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu risk etmenleri; kadının ya da eşinin işsizliği, sosyal desteğin yetersiz olması, evlilikle ilgili sorunlar, beklenmedik yaşamsal olaylar (ölüm, ayrılık vb.), planlanmamış gebelikler, çok doğum yapmış olma, daha önceki gebeliklerde depresyon geçirilmesi, anne sütü ile beslememe, kayıpla sonlanan gebelik ve doğum deneyimleri, erken anne-bebek ayrılığı ve bebeğin bakımı ile ilgili duyulan kaygılardır. Ayrıca çocuğun özürlü doğması veya bazı geleneksel-kapalı toplum yada yörelerde çocuğun cinsiyetine yönelik beklenti ve değer yargılarının da depresyon gelişimi açısından önemli bir stres kaynağı olabileceğine ilişkin birçok klinik gözlem vardır.

Hannah ve arkadaşları; bebeğin düşük doğum ağırlıklı olmasının, sezeryanla doğumunun, zor doğumun ve biberonla beslenmesinin yüksek depresyon oranları ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Evlilik dışı doğum, ölü doğum, ailede hastalık öyküsü; diğer risk etkenleridir.

O’Hara ve arkadaşları; çocuk doğuran depresyonlu kadınlarda erken gebelik döneminde de yüksek belirti düzeyi ve sosyal uyumsuzluk bildirmektedirler.

Meltzer ve Kumar; doğum sonu ruhsal sorun gösteren 142 annenin % 80’inde duygulanım bozuklukları saptarken, % 6’sında şizofreni bulmuşlardır.

O’Hara ve Swain tarafından yapılan bir incelemede doğum sonrası depresyon düşüncesini sağlayan önemli göstergeler arasında; geçmişte psikopatolojik bir durumun olduğuna dair öykü, gebelik sırasında psikopatolojik bir durumun ortaya çıkması, evlilik içi ilişkilerde zayıflık, sosyal desteğin az olması, stresli hayat şartları sayılmaktadır. Düşük aile geliri, düşük mesleksel statü gibi faktörler daha az etkilidir. Bir Avusturalya çalışmasında; daha önceki gebelikleri düşükle sonuçlanan kadınların, bir sonraki gebeliğin son 3 ayında daha yüksek düzeyde depresif belirtiler ve anksiyete gösterdiği saptanmıştır. Ayrıca düşüğü takiben 2. kez gebe kalan kadınlarda postpartum ilk yılda daha fazla depresif belirti gösterme eğilimi vardır.

Anne sütü ile beslemenin genel yararları iyi bilinmektedir. Doğum sonrası depresyon açısından ele alındığında ise anne sütü ile beslemenin olumlu ve olumsuz etkileri olabilmektedir. Anne sütü veren kadınlar, kendilerine ayıracak zamanlarının çok az oluşu, emzirme nedeniyle uykusuz kalmaları, ilaç kullanmaları gerektiğinde bebeğe zararı olacak endişesi duymaları gibi nedenlerle kolaylıkla negatif duygu durumuna girebilirler. Bunun yanında anne sütünün hızla kesilmesinin bazı hormonal değişiklikler yoluyla depresif belirtileri daha da kötüleştirdiği düşünülmektedir.

Doğum sonrası depresyon sık görülmesine karşın çoğu kez tanı konulamamaktadır. Bu durumun başlıca nedenleri kadının negatif duyguları nedeniyle kendini yalnız hissetmesi ya da utanması, rutin kontrol için çağrıldığı 6. doğum sonrası haftaya kadar doktorla görüşme olanağı bulamamış ya da hangi doktora başvuracağını kestirememiş olması, yeni doğan bebeğin verdiği heyecanla yakınmalarını dile getirememesi olabilir. Çoğu kadın sorunlarını depresyon olarak algılamaz, yine çoğu bu konuda destek arayışı içinde değildir. Bu konuda yardım arayışında olan bir kadın da çoğu kez bebeğinin doktorundan bu konuda bir yardım alabileceğini düşünmez. Ağır doğum sonrası depresyonu olan kadınların yalnızca %50'den azı belirtilerini depresyon olarak değerlendirmektedir.

0 yorum:

 

Zirve100 Toplist
Türkiyenin Tikky Sitesi Türkiyenin Tikky Sitesi