: Health,Psychology,Sağlık Blog-: aile
aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11.09.2008

Uyuşturucu

0 yorum

Hepimiz günlük yaşantımız içerisinde şu veya bu şekilde uyuşturucu kelimesini
duymuşuzdur. Uyuşturucu genel anlamlı bir kelimedir.İçinde bağımlılığa yol açan bir
birçok maddeyi barındırmaktadır.Bunlar arasında sigara,alkol,afyon,morfin,eroin,an-
fetamin,kokain,crack,ritalin,extacy,marihuana,barbitüratlar, tranilizanlar, LSD ( ly- segic acid dithylamid),inhalants(uçucular{tiner,bali},PCP(phancyclidine) sayılabilir.

Bağımlılık,gerçeklerle başa çıkamayan kimselerin çoğunlukla farkına varmadan
kullandığı bir bilinçdışı savunma mekanizmasıdır. Bu, gerçeklerle başa çıkma yerine,
gerçeklerden kaçışı sağlayan bir savunma aracıdır.

* Her çeşit ilaç ve madde alışkanlığı,anne babaların çocukla olan ilişkileri ile ya-
kından ilişkilidir.

- Anne baba desteğinin az olması
- Anne babanın madde kullanımı
- Anne ve babanın gencin alkol kullanımına izin verici,fazla toleranslı bir tutum i-
çinde olması
- Anne ve babanın çocuk ile ilişkisinin kalitesi yani,çocuklarına ayırdıkları vaktin
uzunluğundan çok bu vakti nasıl değerlendirdikleri önemlidir.
- Tutarsız disiplin ( anne ve babadan birinin yasakladığına diğerinin izin vermesi
ya da farklı zamanlarda ebeveynin farklı tutumlar sergilemesi
- Anne ve babanın çocuğun aktivitelerine ilgisizliği
- Başarının ödüllendirilmeyişi,suçluluk duygusu uyandırmanın eğitim metodu ola-
rak kullanılması
- Anne babanın boşanmış olması
- Aile içindeki şiddetli geçimsizlik
- Çocuğun anne veya baba tarafından şiddete maruz kalması
- Anne ya da babanın çocuğa cinsel tacizde bulunması çocukların uyuşturucu ba-
ğımlısı olmasının başlıca nedenleridir.

Gençlerin,her türlü madde alışkanlığı,anne babalarının alkol,tütün,sedatif,uyuş-
turucu ve uyarıcı alma sıklığı ile doğrudan ilgilidir.Hatta ana babalar genellikle çok
kullanmamış olsalar bile,eğer gencin algılamasına göre çok sık kullanıyorlarsa,bu da
genç üzerinde etkilidir.Yani ebeveyninin bu tür madde kullandığı gençler uyuşturu-
cu madde bağımlısı olma konusunda yüksek risk altındadırlar.

Çok aşırı ve yüksek dozda maddelere bağımlı olan gençlerin yetişmesinde genel-
likle olumsuz bir yaklaşım vardır.Öncelikle anne babaları ya çok gevşek disiplinlidir

ya da çocuğa hiç sevgi göstermeyen ilgisiz ebeveynlerdir . Çocuk sevgisiz bir aile
ortamında büyümüştür.

Kendileri ilaç kullananlar oluşturdukları örnek ve disiplin yoksunluğu nedeniyle,
ya ihmalkar ana babalar kendi çocukları üzerinde bir destek oluşturamadıkları i-
çin,ilaç alışkanlığı dahil olmak üzere, çocuklarında çeşitli sorunların meydana gel-
mesine yol açarlar.

İstanbul Üniversitesi’ne giden gençlerden 14 bin kişi üzerinde yapılan araştır-
malarda aile ile ilgili olarak bulunan özellikler,batılı ülkelerde yapılan diğer araş-
tırma sonuçlarına çok benzemektedir.Bu araştırmaya göre uyuşturucu ve alkol a-
lışkanlığı olan çocukların aileleri genellikle ihmal eden,yeterli kontrol,destek,sev-
gi sağlamayan,aksine gevşek disiplinli ana babalardır.Bu ailelerde çoğunlukla baş-
ka sorunlar da vardır.Yapılan çalışmalarda özellikle anne ve babasının disiplin ko-
nusunda kararsız ve çelişkide kalan, anneden ve babadan yeterli sevgi alamayan
gençlerde,madde kullanmanın çok daha belirgin olduğu görülmektedir.

Eğitim sırasında bir işte çalışan,aile sorunları olan öğrenciler esrar, alkol ve
sedatif ilaçları daha yüksek oranlarda denemişlerdir. Anne babası ayrı yaşayan-
larda sedatif ve esrar daha fazla oranda bulunmaktadır.

4. sınıf öğrencilerinin esrar kullanımının bağlı olduğu istatistiksel olarak an-
lamlı değişkenler öğrenim sırasında kiralık oda veya evde yaşama ve çocuklukta-
ki bazı anne baba tutumlarıdır.

Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yapılan bir araştırmaya göre çocukla-
rı sokaklarda tiner,hap ve uyuşturucu tehdidi altında yaşamaya iten en bü-
yük nedenin aile içindeki sorunlar olduğu ortaya çıkmıştır.
Ailesi geçim sıkıntısı çektiği için, küçük yaşta çalışmak zorunda kalan, eğitim olanaklarından tam olarak yararlanamayan, sokaklarla küçük yaşta tanışan çocuk- ların sorunlarının başında aile içi uyumsuzluk geliyor.
Genelde göç eden ve geçim sıkıntısı içindeki çok çocuk sahibi ailelerinin risk grubundaki çocukları üzerine çalışmalar yürüten Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esir-geme Kurumu, 12-24 yaş grubu arasındaki gençlerle yaptığı çalışmalar sonucunda bu çocukların temel sorunlarını belirledi.
Ankara'da Fatma Üçer Gençlik Danışma Merkezi adındaki merkezde çalışma- larını sürdüren SHÇEK uzmanları tarafından hazırlanan raporda, "gençlerin sorun- larının yoğun biçimde ailelerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir" deniliyor.
Kimlik karmaşası

Risk grubundaki gençlerin sorunlarını tespit eden uzmanlar, gençlerin en baş- ta gelen şikayetlerinin "aile içi uyumsuzluk" olduğunu belirtiyorlar. En çok bu şika- yet nedeniyle gençler ailelerinden uzaklaşıyor. Sokaklarda çalışan yüz binlerce ço-cuktan, büyük bölümünün ailelerinin yanında yaşamaya devam ettiğine dikkat çeken uzmanlar, raporda gençlerin merkeze başvuru nedenleri arasında kimlik karmaşası, madde bağımlılığı, karşı cinsle sorun, özgüven eksikliği, öğrenme güçlüğü, intihar girişimi, cinsel taciz, paranoid düşünce, içe dönüklük gibi nedenlerin de olduğunu bildiriyorlar.

İstanbul ve Ankara’daki uyuşturucu tedavi merkezlerinde yapılan bir diğer araştırmada ise birçok ailenin bağımlı çocuklarına uyuşturucu taşıdıkları ortaya
çıkmıştır.

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından Bakırköy Akıl Hastanesi Vakfı'na yaptırılan "Uyuşturucu Madde Kullanımının Aile Üstüne Etkisi" konulu araştırmada uyuşturucu bağımlılarının yüzde 62.2'sinin maddeyi evinde kul- landığı ortaya çıktı. Uyuşturucu bağımlısına madde ise çocuğunun başının belaya girmemesini isteyen aileler tarafından temin ediliyor.

Ankara ve İstanbul'da alkol ve uyuşturucu tedavi merkezlerindeki uzman doktorların verdiği bilgilere göre çocuklarının uyuşturucu almasına göz yuman ailelerin sayısının az olmadığı belirtilmiştir.
Kimi ailelerin ilgisizlikten, kimilerinin ise kendi deyimleriyle "çocuklarını faz- la düşündükleri" için uyuşturucu kullanmalarına izin verdiği belirtilen haberde, ço-cuklarına uyuşturucu bulan ailelerle de görüşüldü.Kimliklerini belirtmekten kaçınan ailelerin anlattıklarına göre
İstanbul'da yaşayan ilkokul mezunu A.Ö adındaki anne, oğlunun başı belaya girmesin diye ona uyuşturucu buluyor. 50 yaşındaki A.Ö, 15 yıldır uyuşturucu ba-ğımlısı olup yalnızca iki kez tedavi girişiminde bulunan, gasp, hırsızlık, uyuşturucu madde bulundurma suçlarından cezaevine girip çıkan 32 yaşındaki oğlu U. Ö' nün çoğu zaman kendisini zorladığını söylüyor. "Öldürecekler beni ne olur sen git" di- yen oğluna madde bulan anne, "Bilmiyorum doğru mu söylüyor. Ana yüreği dayan- mıyor.Söylediği yerlere gidiyorum. Kaç kez içimden yüzlerine tükürmek geldi. A- ma korktum" diyor.
Vedat Bey ise 31 yaşındaki oğluna bir yıldır uyuşturucu taşıyor. Oğlu 19 ya- şındayken, uyuşturucu bağımlısı olduğunu fark etmiş. Vedat Bey , "Engellemeye çalıştım, olmadı. 14 kez hastaneye yattı. Oğlum hayattaki tek varlığım. Her ay yüz milyonluk alıyorum. Ne hissedebilirim. Acı. Benim bundan zevk aldığımı mı sanıyor- sunuz. Çok zor ama ne yapayım?" demektedir.
01.Kasım.1999 tarihinde bir gazetede yayınlanan haberde;
İskoçya’da yedi yaşındaki bir oğlan çocuğu öğretmenine bir miktar eroin tes-lim ederek, “Ne olur bunu alın,çünkü annemi öldürüyor” dedi.Olay,çocukların imdat çığlığı olarak görülüyor.
Britanya, yaygın uyuşturucu kullanımının meydana getirdiği trajedilerin ilko- kullara yansımasıyla sarsılıyor. İskoçya'nın Glasgow kentindeki bir ilkokulda okuyan 11 yaşındaki bir öğrencinin çantasında eroin bulunmasının ardından, Stirling ilkoku-lunda 7 yaşındaki bir öğrencinin öğretmenine bir miktar eroin teslim ederek, "Ne o-lur bunu alın, çünkü annemi öldürüyor" dediği öğrenildi.
Okulu yöneten Stirling Konseyi'nin Sözcüsü Don Monteith, bu olayın okulda bir uyuşturucu sorunu olduğu anlamına gelmediğini söyleyerek, "Biz bunun çocuktan yükselen bir yardım çığlığı olduğuna inanıyoruz. Uyuşturucuyu öğretmenine teslim etmesini son derece doğru bir davranış olarak görüyoruz" dedi. Borestone ilkoku- lunda okuyan öğrencilerin bir bölümü, ciddi boyutlarda eroin sorununun yaşandığı St. Ninians bölgesinden geliyor.
Britanya'nın i bulan ailelerin artık okulların da güvenli olmadığını anlayarak dehşete düştüklerini kaydetti. saygın gazetelerinden Independent'ın bir muhabiri, Stirling'e giderek yedi yaşındaki çocuğun üvey babası Ian Boswell ile konuştu.Uzun zamandır uyuşturucu kullandığını ve bu yüzdende sık sık hapse girip çıktığını sakla- mayan Boswell, oğlanın annesiyle kendisinin uyuşturucu kullandığını bildiğini, ancak oğlunun eroini evde değil yakın çevreden bulduğunu söyledi. Elektrikleri kesik eve kapıyı kırarak giren ve sarma sigara içen kederli üvey baba, oğlunun davranışını, "O daha ufacık bir çocuk. Onunkisi yardım isteyen bir çığlık. Hepsi bu" diye yorumladı. Glasgow ve Stirling'de yaşayan ailelerin, özellikle de genç annelerin şokta olduğunu belirten Independent muhabiri, çocukları için sadece sokakları tehlikeli bulan aile-lerin artık okulların da güvenli olmadığını anlayarak dehşete düştüklerini belirmiş-tir.
Britanyalı eğitimcilerin yaşanan olaylara soğukkanlı yaklaşma çabalarına karşın Farnham'da dört ile sekiz yaş arası çocukların gittiği bir okulda bir oğlanın yanında büyük miktarda esrar bulunması, aileleri yeniden sarstı. Britanya Uyuştu-rucuyla Mücadele Kurumu'nun yöneticilerinden Keith Hellawell, BBC'ye çıkarak,u- yuşturucu kullanan anne babaların çocuklarını tehlikeye attıklarını anlamaları ge- rektiği uyarısını yaptı.
Bir çoğumuzun duymuş olduğu bir yaşamdan bahsetmek istiyorum:
TANIDIK BİR BATAK ÖYKÜSÜ
Eylül kaybettiği mutluluğu uyuşturucu da aradı.Şimdi hapiste hayat ise onu bekliyor.
Adı: Eylül. Soyadı: PadashHooshyar...Türk anne Seba ile İran uyruklu Mu-hammed PadashHooshyar’ın kızları. 1972 yılında mutlu bir ailenin kızı olarak dün-yaya geldi.Türkiye’nin en iyi okullarından Ankara TED Koleji’nde okudu.
Eylül için her şey yolundaydı. Ta ki anne babası ayrılana kadar.Aile içindeki gerilim ister istemez genç kızın iç dünyasına da yansıyordu.Bir gün babası,bavulunu topladı ve Amerika’ya gitti.Orada da evlendi.Eylül’le aralarındaki tek ilişki,ona gön- derdiği dolarla sınırlı kaldı.Annesi ise kendini “sosyal yaşantıya” verdi.Zamanının ço-ğunu Almanya’da arkadaşlarıyla geçiriyordu.
Aile artık dağılmıştı.Eylül liseyi bitirir bitirmez İstanbul’a geldi.Çocukluğun- dan bu yana ideali olan şeyi yapacak ,modacı olacaktı. Yetenekliydi, çizimlerini kime gösterdiyse “çizimlerin çok güzel” denilmişti.
Eylül yeni geldiği İstanbul’da yeni arkadaşlar edindi.Arkadaşları iyiydi de,bir süre sonra Eylül çoğunun uyuşturucu kullandığını fark etti.Zaten çalkantılı bir yaşan- tısı vardı.O da kendi deyimiyle “ Karanlığın İçindeki Mutluluk Işığını ” extacy hapla-rında ve esrarda buldu.Bağımlılığı 2 yıl sürdü.Kozyatağı’ndaki evinde 50 extacy hapı ile yakalandığında da son buldu.
Eylül şimdi 26 yaşında. Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde geleceği göz- lüyor.Ve ağzından herkese ibret olacak sözler dökülüyor: “Güzel başlayan ama kötü biten bir çocukluk geçirdim.İstanbul’a geldim.Çevremdeki herkes uyuşturucu kulla- nıyordu.Benim de ağzıma bir parmak bal çaldılar.O bal daha sonra acı bir tat bırak- tı ağzımda.Ama silmek için geç kalmıştım.Artık kararlıyım.Kendimi tedavi edip bu il- letten kurtulacağım” diyen Eylül adlı genç kızın başına gelenler bugünün anne baba- ları için,geleceğin anne babaları için her şey çok geç olmadan alınacak acı ama bir o kadar da öğretici bir derstir.
Sözlerimi Abraham Lincoln’un oğlunun hocasına yazdığı bir mektup ile bitir- mek istiyorum.


Öğrenmesi gerekli!
"Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını.
Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona, ka- zanılan bir doların bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğ-ret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hemen de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, ses- siz kahkahaların gizemini öğret ona, bırak erken öğrensin zorbala-rın görünüşte galip olduklarını..
Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona sessiz zamanlar da tanı, gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği ... Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış oldu- ğunu söylediğinde dahi...
Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı da sert ol- masını öğret ona. Herkes birilerine takılmış bir yöne giderken,kit- leleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma . Tüm insanları din- lemesini öğret ona fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden ge- çirmesini ve sadece iyi olanları almasını da...
Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğ- ret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sade-ce kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini...
Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketini koymamasını öğ- ret. Uluyan bir insan kalabalığına kulakları tıkamasını öğret ona ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran, fakat onu kucaklama, çünkü ancak ateş çe- liği saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun,bı- rak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır..."

10.09.2008

AİLE İÇİ ŞİDDET

0 yorum

TANIMI VE NEDENLERİ:
Kişilerin beslenme ve bakım gereksinimlerini karşılayan, güven duygusu veren, beden ve akıl sağlığını koruyan ve geliştiren bir birim olması gereken aile, çoğu kez, her çeşit şiddetin beslendiği ve uygulandığı tek odak olmaktadır. Aile dışında gerçekleşen şiddet için toplum sorumlu tutulurken, aile içinde oluşan şiddet gizli kalmakta, özel hayat olarak kabul edilmekte, çoğu kez de olağan ve yasal olarak karşılanmaktadır. Aile içi şiddet ile ilgili olarak gelişen kamuoyu bilinci ise çok değişkendir. Böyle bir şiddetin varlığına inanmama ve inkar etme şeklinde görüşler olabildiği gibi, bu tür bir şiddeti onaylayan görüşler de olabilmektedir.
Şiddet , insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine, yaralanmasına ve sakat kalmalarına neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür.
Aile içi şiddet ise bu tür bir hareketin aile içinde gerçekleşmesi durumunu ifade eder.
Aile içi şiddet büyük bir oranla kadına ve çocuklara yöneliktir ve bu şiddeti gerçekleştiren kişi de erkektir. Psikiyatrik hastalar tarafından bildirilen fiziksel ve cinsel şiddet eylemlerinin % 90’ı aile bireyleri tarafından yapılmıştır.
Çocuğun ruhsal ve bedensel bütünlüğünü bozucu davranışların tümü ise çocuk istismarı olarak tanımlanmaktadır. Bu alanda sık kullanılan diğer bir kavram ise çocuk ihmalidir. Bu ise, ana ve babaların çocukların bakım, beslenme, barınma, ısınma, giyinme, sağlık ve eğitim ile ilgili gereksinimlerini karşılama gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamamaları veya bu konularda hatalı tutum sergileyip, çağdaş bilgileri kullanmamaları anlamındadır.
ŞİDDETİN NEDENLERİ
Şiddet nedenleri çok çeşitli ve karmaşıktır. Kolay anlaşılabilmesi açısından genel anlamıyla şiddetin, özel anlamıyla ise aile içi şiddetin nedenlerini, biyolojik nedenler, psikolojik nedenler ve sosyal nedenler olmak üzere üç ana başlık altında toplamak mümkündür.
1-Aile İçi Şiddetin Biyolojik Nedenleri:
Biyolojik nedenler arasında, erkeklik hormonlarının etkisi, şizofreni, paranoid şizofreni gibi bazı akıl hastalıkları ile antisosyal kişilik bozukluğu gibi bazı ruhsal bozukluklar sayılabilir. Saldırgan yani şiddeti uygulayan aile bireylerinin büyük oranlarda erkek oluşu ve bu saldırgan davranışların ilerleyen yaşla birlikte azalmaya başlaması, erkeklik hormonlarının şiddet davranışında etkili olduğunu düşündürmektedir. Hezeyanlar, hallüsinasyonlar (gerçekte var olmayan şeyleri görme, duyma veya kokusunu alma), gerçeklikten uzaklaşma, duygusal cevapların kaybı, sosyal ilişkilerin bozulması gibi belirtilerle ortaya çıkan şizofreni ve bunun özel bir çeşidi olan şüphe, kıskançlık, kendini beğenmişlik gibi duyguların ön plana çıktığı paranoid şizofreni diye adlandırılan akıl hastalıkları da biyolojik nedenler arasındadır. Sorumsuz, tepkici ve düşüncesiz hareket etme, vicdansızca ve suç niteliğinde davranışlar gösterme ve bunlardan hoşlanma biçimindeki tutumların görüldüğü antisosyal kişilik bozuklukları da şiddetin biyolojik nedenlerindendir.
2-Aile İçi Şiddetin Psikolojik Nedenleri:
Sürekli olarak, aile içi şiddete maruz kalan yani eşlerinden dayak yiyen kadınlar, böyle olmayı seçmemişlerdir. Şiddet uygulayan çoğu eş, aile birliğinin ilk dönemlerinde bunu uygulamaz. Ne zaman arada derin ruhsal bağlar kurulmaya başlar, işte o zaman şiddet eğilimleri kendini gösterir. İlk şiddet atağı, şiddete uğrayan eş için bir sürpriz olur ve hiç bir şekilde şiddet eğilimi olarak yorumlanmaz. Ancak gerçek, şiddetin doğasının zaman içinde artmaya meyilli olduğudur. İlk yaralanmalar hafif ve önemsiz olarak kabul edilir ve şiddete uğrayan eş, şiddeti uygulayan eşin kendisine zarar verme kastı taşımadığına inanır. Eşine karşı duygularında önemli bir değişiklik olmaz. Ancak şiddetin boyutu ilerlediğinde, şiddete uğrayan eşin duygusal bağı giderek zayıflar, fakat eşini terk etmesi durumunda daha büyük bir şiddet atağı ile karşılaşma korkusu artar. Buna sosyal kurumlardan destek alamama endişesi de eklenince, şiddete maruz kalan eş, yıkıcı bir evlilik tuzağı içinde kendisini hapsedilmiş bulur. Şiddeti uygulayan kişiler, uyguladıkları bu şiddet karşısında elde edecekleri kazancın, şiddetin maliyetinden daha fazla olduğunu düşünürlerse, şiddeti uygulamaya devam ederler.Erkekler niçin kadınları döverler? Çünkü bunu yapabilirler.... Erkekler için eşlerini dövmenin kazançları; duygusal baskıları ortadan kaldırmak, hayal kırıklıkları için bir çıkış yolu bulmak ve kendi isteklerinin gerçekleşmesini garanti altına almaktır. Buna karşılık maliyet oldukça düşüktür. Çünkü: Kadınlar gerek fiziksel, gerekse ekonomik açıdan yetersiz olduklarından buna karşı koyamazlar, toplum bu olguya aile içi özel mesele gözüyle bakar ve koruyucu toplumsal örgütlerin çabası sınırlıdır. Şiddeti uygulayan kişinin karşılaşabileceği en ciddi maliyet , eşin boşanma yoluyla kaybedilmesidir ki, bu da çoğu kez , şiddet uygulanmasının arttırılması yolu ile kontrol altına alınır.
3- Aile İçi Şiddetin Sosyal Nedenleri:
Şiddet uygulama, öğrenilebilen bir davranıştır. En önemli öğrenme kaynağı ise, şiddeti uygulayan kişinin kendi ailesidir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet gösterme eğilimine sahip oldukları gösterilmiştir. Ayrıca şiddetin, toplum tarafından paylaşılan bir değer yargısı olarak kabul edilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılması da sosyal bir neden olarak kabul edilmektedir. Toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin yetersizliği, duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı biçimlerde ifade edilmesi alışkanlığı, bilinçsizce yapılan suçlamalar, hatalı namus ve ahlak anlayışları da şiddetin sosyal nedenleri arasında sayılabilir. Yoksulluk, hayat karşısında şanssız olmak, beklentilerin ve kazanılmış niteliklerin yoksunluğu gibi sosyo-ekonomik baskı unsurları da şiddet uygulamasına neden olabilir. Alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler ise gerek bu sosyal faktörlerin gerekse kullandıkları bağımlılık yaratan maddelerin neden olduğu ruhsal etkiler sonucunda şiddet uygulamaya daha çok yatkındırlar.
ÇOCUK İSTİSMARININ NEDENLERİ
Son otuz yılda, çocuk istismarı konusu gerek tıbbi gerekse toplumsal açıdan giderek önem kazanmaktadır. Çocuk ölümlerinin ve hastalıklarının bir nedeni olarak, kurbanları açısından son derecede yıkıcı sonuçlarıyla ve hatta sonraki nesiller için bile kalıcı izler bırakan özellikleriyle çocuk istismarı önemli bir sosyal sorundur. Bu konunun yeterince bildirilmemesi, tanı konulmasındaki güçlükler, inkar edilmesi ve gizli kalması ise önemini daha da arttırmaktadır.Çocuklarını istismar eden anne ve babaların kendine güvenmeyen, ana-baba olmayı kabullenememiş, kendi çocukluklarında benzer bir durumla karşılaşmış kişiler oldukları saptanmıştır. Öte yandan çocuk gelişimi ve eğitimi konularında gerçek dışı bilgilere ve beklentilere sahip, kendi dürtülerini kolaylıkla denetim alamayan , karşılanmamış bağımlılık gereksinimleri olan ve alışkanlık yapıcı madde bağımlısı kişilerin de çocuk istismarına yatkın oldukları gözlenmiştir. İzolasyon ( tek başına kalma, yalnız bırakılma), baskı ve zorlanmalar ve şiddetin kuşaktan kuşağa geçen bir değer yargısı olarak toplum tarafından benimsenmiş olması da çocuk istismarının nedenleri arasında sayılmaktadır. Öte yandan , olaya kurbanlar açısından bakıldığında, düşük doğum ağırlığı ( doğum kilosunun 2500 gr’ın altında oluşu) ile doğan, vaktinden önce doğan, kalıtsal veya süreğen bir hastalığı olan, istenmeyen bir gebelik sonucunda doğan, gayrı meşru olarak dünyaya gelen çocukların ve ikizlerin daha çok istismar edildikleri görülmektedir.
AİLE İÇİ ŞİDDETİN TİPLERİ
Aile içi şiddet, uygulanışı ve şiddetin uygulandığı kişiler dikkate alındığında farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Uygulanışına göre : Fiziksel, duygusal (psikolojik) ve ekonomik şiddetten söz edilebilir.
1- Fiziksel Şiddet
Aile içi şiddetin en sık olarak uygulanan biçimidir. Sarsma, hırpalama, tokat atma, dayak atma, bireye cisimler atma, duvarlara vurma, saçından tutup yerlerde sürükleme, itme, sopa ve odun ile dövme, ellerini kollarını bağlama, zorla cinsel ilişkide bulunma, kesici delici aletlerle üzerine yürüme, ve bunları kullanarak kişiyi yaralama, ateşli silahlar kullanma, kişileri öldürme gibi durumlar fiziksel şiddet uygulamalarıdır.
2- Duygusal Şiddet
Kişiye bağırma, başkaları önünde küçük düşürme, gururunu incitme, kişiyi fiziksel şiddet uygulamakla tehdit etme, kişinin duygu ve düşüncelerini açıkça ifade özgürlüğünü elinden alma, kendi gibi düşünüp davranmaya zorlama, kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlama, kendi aile bireyleriyle veya arkadaşlarıyla iletişimin yasaklama, kişinin istediği gibi giyinme özgürlüğünü kısıtlama gibi fiziksel bir baskı olmaksızın uygulanan ve ruh sağlığını bozucu eylemlerin tümü duygusal şiddet kapsamındadır.
3- Ekonomik Şiddet
Kişilerin çalışma ve gelir sağlama özgürlüklerinin ellerinden alınması, mal alıp satmalarının engellenmesi, gelirlerine el konulması, gelir sağlamak üzere çalıştırılmaya zorlanması gibi eylemlerdir.
Aile içi şiddetin uygulandığı kişilere göre türleri ise, eşlere, çocuklara veya evdeki yaşlılara şiddet uygulanması biçiminde olabilir. Eşlere şiddet uygulanması bakımından erkeklerin, kadınlara şiddet uygulaması daha yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır.
ÇOCUK İSTİSMARININ TİPLERİ
Çocuk istismarı başlıca üç şekilde olmaktadır:
1- Fiziksel istismar: Çocuğun canının yakılması, hırpalanması, incitilmesi, dövülmesi, kesici delici aletler veya ateşli silahlar kullanılması ve bunların sonucunda yaralanması , sakat bırakılması veya öldürülmesidir.
2- Duygusal istismar: Tehdit, bağırma eylemleri, çocuğa karşı sevgi yokluğu olduğunun gösterilmesi gibi çocuğun duygusal gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek tüm davranışlardır.
3- Cinsel istismar: Bir yetişkinin cinsel duygu ve isteklerini doyurmak üzere çocuğu bir araç olarak kullanma girişiminde bulunması veya kullanmasıdır.
YAŞLILARA YÖNELİK ŞİDDET
TANIM, TÜRLER, NEDENLER:
Aile içi şiddete maruz kalma açısından risk altında olan diğer bir grup da yaşlılardır. Yaşlılara yönelik şiddetin belirgin bir sınıflanması olmamakla birlikte başlıca şu şekillerde görülmektedir:
1- Ekonomik şiddet: Yaşlılara ait paranın gasp edilmesi ve onun izni olmadan diğer aile bireyleri tarafından kullanılmasıdır.
2- Yaşlının eşyalarının gasp edilmesi: Yaşlıya ait malvarlıklarının onun rızası olmadan elinden alınması ve kullanılmasıdır
3- Duygusal (psikolojik) şiddet: Yaşlının sözle küçük düşürülmesi, haklarının yok sayılması, çeşitli olanaklardan yoksun bırakılmasıdır.
4- Fiziksel şiddet: Yaşlının dövülmesi, cinsel taciz veya tecavüze uğraması, aç bırakılması vb. durumlardır.
Yaşlılara yönelik en sık olarak uygulanan şiddet biçimi ise yaşlının ihmal edilmesidir. Bu yaşamak için başkalarının bakım ve yardımına ihtiyacı olan bir yaşlının bu yardımı alamaması ve kendi başına izole bir halde bırakılması anlamındadır. Passif bir eylem olan bu şiddet biçimi çok ciddi sonuçlar doğurabilir.
Yaşlılara yönelik şiddetin yaygınlığı hakkında güvenilir bilgiler ne yazık ki yoktur. ABD’de 0,5-2,5 milyon yaşlının bu değişik şiddet türlerine maruz kaldıkları tahmin edilmektedir. Bilişsel olarak kötü durumda olan yaşlıların daha çok şiddete maruz kaldıkları bilinmektedir.
Aile içinde yaşlılara uygulanan şiddetin nedeni diğer şiddet uygulanan kişilerde olduğuna benzer şekilde çok nedenlidir.
YAŞLILARA YÖNELİK ŞİDDETİ ARTTIRICI NEDENLER
Şu etmenler, şiddeti arttırıcı nedenler olarak saptanmıştır:
1- Yaşlının aile bireylerine aşırı bağımlı duruma gelmesi
2- Aile bağlarının zayıf veya kopuk oluşu
3- Ailede şiddet öyküsünün bulunması
4- Ekonomik yetersizlik
5- Yaşlıya bakan veya şiddet uygulayan kişinin psikolojik hastalığı
6- Toplumsal desteğin olmayışı
7- Yaşlının agressif fizik yapısı ve zedeleyici davranışları
8- Paylaşılmak zorunda kalınan yaşam şartları
ŞİDDET KURBANI OLAN YAŞLILARIN ve ŞİDDETİ UYGULAYANLARIN ÖZELLİKLERİ
Şiddet kurbanı olan yaşlıların tipik özelliği sağlıklarının kötü oluşu ve yaşamak için başkalarına muhtaç olmalarıdır. Şiddete maruz kalan yaşluılar arasında cinsiyet farkı yoktur. Ancak kadınlar, şiddetin fizik ve psikolojik etkilerden daha çok etkilenirler. Şiddeti uygulayan kişi ise genellikle yıllardan beri kendisine bakan bir akrabasıdır. Çoğu olguda, şiddeti uygulayan kişi, çaresiz ve tıkanmış olma hissiyle, büyük bir yük altında ezildiğini duyarak bu eylemi gerçekleştirdiğini söylemiştir. Öte yandan şiddeti uygulayanın yaşı, alkol kullanması ve yaşlı ile iletişiminin kötü olması da şiddeti arttırmaktadır.
ŞİDDET UYGULANAN YAŞLILARDAKİ BELİRTİLER
Diğer şiddet türlerinde olduğu gibi, sıyrıklar, kanamalar,kırıklar vb şekildeki fizik bulguların yanı sıra psikolojik bulgular da görülür. Yaşlı korkar, bu korku çoğunlukla bunamaya bağlı paranoya veya latent psikoz gibi değerlendirilebilir.
AİLE İÇİ ŞİDDET VE ÇOCUK İSTİSMARININ DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DEKİ DURUMU
Aile içi şiddet de, çocuk istismarı da evlerin dört duvarı arasında, gizli gizli yaşandığından, toplumun değer yargıları bunlara, aile meselesidir, karışılmaz gözüyle baktığından, bu olayları önleyici yasal yaptırımların yetersiz oluşundan, şiddete ve istismara uğrayan kişilerin utanma, korkma ve benzeri duygusal zorlanmalar nedeniyle bildirimde bulunmamalarından ve gerçekleri inkar etmelerinden, kurbanlarla ilk karşılaşan hekimlerin belirti ve bulguları iyi tanıyamamalarından dolayı , aile içi şiddet ve çocuk istismarı olguları yeterinde bilinememektedir. Dolayısıyla her iki olgunun da yaygınlığı hakkında kesin ve gerçekçi sayılar vermek olanaksızdır.Mevcut veriler, son yıllarda bu konunun önemini kavramış olan, yasal yaptırımları güçlü gelişmiş ülkelere aittir. Nitekim, 1987 yılında Avustralya’da yapılan bir çalışmada toplumun yarısının aile içi şiddete maruz kalmış bir kişiyi yakınen tanıdıklarını ortaya koymuştur. Benzer biçimde, Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir çalışmada Amerikan ailelerinin yarısında aile içi şiddetin varlığı saptanmıştır. Her yıl iki milyon civarında Amerikalı kadının eşleri tarafından dövüldüğü tahmin edilmektedir. Gerçek ise bu sayının iki katıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde her on beş saniyede bir kadın dövülmekte ve her gün bu dövülen kadınlardan dördü yaşamını kaybetmektedir.Kenya’da yapılan bir araştırmada kadınların % 42’si kocaları tarafından düzenli olarak dövüldüklerini söylemiştir. Norveç’te kadın hastalıkları nedeniyle doktora giden kadınların %25’i eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz bırakıldıklarını ifade etmişlerdir. Dünya üzerinde aile içi şiddetin görülmediği ülke yok gibidir. Toplumların , ailenin bir bireyi olan kadınlara karşı uygulanan bu şiddeti tolere edebilmeleri artık mümkün değildir. Şiddet, sınır tanımadan, tüm ülkelerde, ister yoksul isterse zengin olsun, bütün evlerin kapılarının ardında gerçekleşmektedir. Hastahanelerin acil servisleri, dövülen bu kadınları her gün görmektedir. Sağlık personeli, dayağın yarattığı fiziksel ve ruhsal sorunları yakından tanımaktadır. Bütün bunlar karşısında sağlık personeli sessiz kalabilir mi? Sorumluluklarından kaçarak “benim işim değil, bırak polis halletsin!” diyebilir mi? Elbette ki hayır.
Çocuk istismarının dünyadaki yaygınlığı konusuna gelince, ne yazık ki bu durumun görülme sıklığını belirten sayısal veriler elimizde yoktur. Çünkü bu durumu saptayacak sağlam bir yöntem henüz geliştirilememiştir. Çocuk istismarının bir sonucu olarak ortaya çıkan hastalıklar, yaralanmalar ve sakatlıklar nedeniyle, sağlık kuruluşlarına olan başvurulardan sonra yapılan bildirimler ise, çocuk istismarının sadece çok küçük bir bölümünü yansıtmaktadır. Bu tür olguların sayısının giderek artması ise endişe vericidir. Çocukların fiziksel istismarı sonucunda meydana gelen ölümler, 1-4 yaşlar arasında oluşan çocuk ölümlerinin % 3’ünü oluşturmaktadır.
Türkiye’de aile içi şiddet olgusu ne kadardır? Eşlerinden veya ailenin diğer erkek bireylerinden dayak yiyen kadın sayısı nedir? Duygusal ve ekonomik şiddete maruz kalan kaç kadın vardır? Dövülen, duygusal veya cinsel istismara uğrayan çocukların sayısı nedir? İşte bu soruların kesin cevaplarını vermek çok zordur. Çünkü, bilmiyoruz. Çünkü bu konular yeterince araştırılmamış. Çünkü bu konular birer tabu olarak kabul ediliyor. Ama bize fikir verebilecek küçük çaplı çalışmalar da mevcuttur. Türk toplumunu, geleneksel olarak, özellikle ahlak ve namus gibi kavramlar söz konusu olduğunda aile içi şiddeti onaylayan bir toplum olduğunu biliyoruz. Hâttâ bu konuyla ilgili olarak ata sözlerimiz bile mevcut: “Kızını dövmeyen dizini döver” ya da “kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” gibi. Yine kitle iletişim araçlarında, namus uğruna işlenen cinayetleri , her gün görüyoruz. Bütün bu işaretler bize, toplumumuzda aile içi şiddetin yaygın olduğuna dair ipuçları veriyor. Ama bu olayların neredeyse tamamına yakını gizli kalıyor. “Kol kırılır yen içinde kalır” atasözünün bir gereği olarak, aile meselesi şeklinde kabul edilip, dışarıya yansıtılamıyor. Yansıtılmıyor çünkü şiddete maruz kalanlar yani kadınlarımız bu konuda hem güçsüz hem de bilinçsiz. Güçsüzler, çünkü ekonomik özgürlükleri yok, aile ve yakın çevre baskısı altındalar, çocuklarının ellerinden alınacağından endişe duyuyorlar ve kendilerini kurumsal olarak ve gerçek anlamda destekleyecek, koruyup gözetecek bir toplumsal örgüt ve hizmet mevcut değil. Bilinçsizler, çünkü yeterince eğitilmemişler. Bilgileri noksan, hayat görüşleri dar, yaşamlarını sadece kendi çevreleriyle kısıtlamışlar, başka yaşam biçimlerinin olabileceğini hayal bile edemiyorlar, şiddet olgusunu kabullenmiş ve “koca değil mi ? Hem döver hem sever” görüşünü benimsemişler. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalına çeşitli ruhsal sorunlar nedeniyle başvuran 140 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada, 80 kadının ( % 57,2) en az bir yıldan beridir eşinden dayak yediği, 30 kadının (%21,4) dayak olmaksızın duygusal şiddet ile karşılaştığı, 30 kadının (%21,4) ise aile içi şiddet ile ilgili olarak bir sorununun bulunmadığı saptanmıştır. Aynı araştırmada, kadınların fiziksel şiddete maruz kaldıklarını açıklayabilmek için geçen sürenin 2-7 yıl arasında değiştiği ve şiddetin yer aldığı ailelerde, erkeklerin eğitim düzeyinin düşük olduğu belirlenmiştir. T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun aile içi şiddet ile ilgili olarak yaptığı bir çalışmada her 100 ailenin 34’ünde kadına yönelik fiziksel şiddetin var olduğu ortaya konulmuştur. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Dayanışma Merkezine 1992-1995 yılları arasında başvuran 550 kadının % 84’ünün aile içi şiddete maruz kaldığı bildirilmiştir. Bursa il merkezinde, 2001 yılında, 506 kadını kapsayan bir araştırmada kadınların % 59’unun aile içi şiddete maruz kaldığı, şiddeti uygulayanların başında eşin geldiği ve bunu anne ve babanın izlediği, şiddete maruz kalanların % 14,5’ine fiziksel, % 33,6’sına duygusal, %45,5’ine de hem fiziksel hem de duygusal şiddetin birlikte uygulandığı saptanmıştır. Aynı araştırmada, eşlerin eğitim düzeylerinin yükselmesiyle birlikte şiddet uygulanmasının azaldığı ve erkeğin eğitim düzeyinin daha belirleyici olduğu, yani eğitim düzeyi yüksek olan erkeklerin daha az aile içi şiddet uyguladıkları, şiddet uygulanan kadınların % 44’ünün bu uygulamayı kabullendikleri ve şiddet uygulanan kadınların , şiddetin gerekçesi olarak en çok işaret ettikleri nedenin maddi sıkıntı olduğu belirlenmiştir.
Türkiye’de çocuk istismarı konusunda yapılan araştırmalarda ise %78 ile duygusal istismarın baş sırada olduğu görülmektedir. Fiziksel istismar (%24) ve cinsel istismar (%9) daha az olarak görülmektedir. Çocukların ucuz işgücü olarak kullanılmaları yoluyla istismar edilmelerinin de Türkiye’de yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Yasal düzenlemeler, 15 yaşın altındakilerin çalışmasını öngörmese de, gerçekte bu yasaların çiğnendiğini hepimiz biliyoruz. Meslek öğrensin, eli iş tutsun, eve katkısı olsun, adam olsun, gerekçeleriyle bu çocuklar, eğitim alma haklarından yoksun bırakılmakta, okula devam etmeleri gerekirken, sağlıkları üzerinde olumsuz etkileri olan ortamlarda, hiç bir sosyal ve yasal güvence olmaksızın çalıştırılmaktadır. Bunların sayıları on binlercedir. Tarım kesiminde, ücretsiz aile işçisi durumunda olanların sayısı ise tam olarak bilinememektedir. Türkiye’de 1980-1982 yılları arasında sekiz ilde yapılan bir araştırmada, 4-12 yaşları arasındaki 16.000 çocuğun , fiziksel ve duygusal açıdan istismar edilip edilmediği incelenmiştir.Kız çocuklarının % 34,6’sının, erkek çocuklarının ise % 32,5’inin ihmal ve istismar kurbanı oldukları saptanmıştır. Eğitimsiz ebeveynlerin %40’ı çocuklarını istismar ederken, eğitim düzeyi yüksek ebeveynlerde bu oran % 17’ye kadar düşmektedir. Çocukların istismar edilmeleriyle, çocukların disiplin altına alınması arasındaki sınırı çok dikkatli belirlemek gerekir. Ama dilimize yerleşmiş olan “eti senin, kemiği benim” , “öğretmenin vurduğu yerde, gül biter” tarzı deyişler, Türk toplumu olarak bizlerin bu ince çizgiyi iyi saptayamadığımızın açık bir ifadesidir.
AİLE İÇİ ŞİDDET VE ÇOCUK İSTİSMARININ ETKİLERİ
Aile içi şiddet ve çocuk istismarının hem kurban hem de uygulayan üzerinde çok çeşitli etkileri olabilir. Bu etkiler kurban açısından daha önemli ve ciddidir. Kurban üzerindeki etkileri, bedensel, ruhsal ve sosyal etkiler olarak üçe ayırmak incelememizi kolaylaştıracaktır.
1- Bedensel Etkiler
Daha çok fiziksel şiddetin ve fiziksel istismarın uygulanması durumlarında görülür. Vücudun çeşitli kesimlerinde oluşan yara, bereler, morluklar, şişmeler, sıyrıklar, kesiler, kanamalar, yanıklar, kırıklar, göz ve beyin hasarları, iç organ yaralanmaları, bütün bunların sonucunda gelişen çeşitli hastalıklar, kalıcı sakatlanmalar ve nihayet ölüm meydana gelmesi bedensel etkiler olarak sayılabilir. Çocuklarda görülen önemli bir etki de, büyüme ve gelişme geriliğidir. Fiziksel şiddet, cinsel alana yönelikse, cinsel organlarla ve hastalıklarla ilgili bedensel etkiler de ortaya çıkar.
2 - Ruhsal Etkiler
Aile içi şiddet ve çocuk istismarının neden olduğu ruhsal etkiler, bedensel etkilere göre daha önemlidir. Çünkü bedensel etkiler bir süre sonra tedavi edilir ve ortadan kaldırılabilirler. Ancak ruhsal etkilerin , hem tedavisi zordur hem de ruhsal etkiler uzun sürelidir, çoğu kez yaşam boyu devam eder. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların psikolojik bozukluklar geliştirme açısından daha büyük tehlike altında oldukları bilinmektedir. Aile içi şiddete uğrayan kadınların ilk şok ve inkar dönemini atlattıktan sonra , şiddete şiddet ile karşılık verme ve daha sonra da depresyon ve kendini suçlama tutumu takındıkları gözlenmektedir. Dövülen kadınlar bu dönemde çaresizliği öğrenmektedirler. Bilişsel bozukluklar, kendini küçük ve önemsiz görme, sosyal hayattan uzaklaşma, kendine karşı duyduğu güveni ve saygıyı kaybetme gibi etkiler görülmektedir. Cinsel bakımdan fiziksel şiddete uğrayanlarda oluşan etkiler ise daha ciddidir. Depresyon, korku, çeşitli kişilik bozuklukları, alışkanlık yapıcı madde bağımlılığı olmaya yönelme, kendini suçlu hissedip utanma, kendi kendine zarar verme girişimlerinde bulunma ve intihar etme eğilimi bu kişilerde görülen ruhsal etkilerin en önemlileridir.
Çocuk istismarının ruhsal etkileri ise yetişkinlerinkine göre daha önemlidir. İstismar edilen çocuklar, güven duygularını kaybeder ve sevgisizliği öğrenirler. Çeşitli kişilik bozuklukları geliştirebilirler. Çeşitli psikiyatrik hastalıklara yakalanabilirler. Bu çocuklar yetişkin olduklarında, şiddete meyilli olurlar. Özgüvenleri düşük, iletişim kurabilme özellikleri olmayan, toplum tarafından onaylanmayan davranışları gösteren, suç işlemeye yatkın, madde bağımlısı, kendine zarar verici davranışlar geliştiren ve intihara eğilimi olan kişiler haline gelirler.
3-Sosyal Etkiler
Yukarıdaki bölümlerde, aile içi şiddet ve çocuk istismarının beden ve ruh sağlığı üzerindeki kötü etkilerini gördünüz. Bir toplumda bu tür şiddet ve istismar olayları yaygınsa, bu toplumun bireylerinin büyük bölümünün beden ve ruh sağlıkları bozuk demektir. Böyle bireylerden oluşan bir toplumun geleceği olabilir mi? Böyle bir toplumun çağdaş medeniyet düzeyini yakalaması ve insanlık adına yararlı katkılarda bulunması düşünülebilir mi? Elbette hayır. İşte, aile içi şiddet ve çocuk istismarının sosyal etkileri bu biçimde ortaya çıkar. Öte yandan, özellikle toplumumuz için önem taşıyan ve kurbanlar açısından oluşan diğer bir önemli sosyal etki de, namus uğruna aile içi şiddete maruz kalmış olan kadınların veya cinsel istismara uğrayan çocukların, toplum tarafından dışlanması, istenmemesi, bu kişilere, kirletilmiş, işe yaramaz gözüyle bakılması, bu kişilerin toplum içine kabul edilmeyerek yalnızlığa itilmeleridir. Bu da parmak basılması gereken önemli bir sosyal yaramızdır.
4- Aile İçi Şiddet veya Çocuk İstismarının, Uygulayanlar Üzerindeki Etkileri
Aile içi şiddet ve çocuk istismarının, bu şiddeti veya istismarı uygulayan kişiler, üzerinde de etkileri olur. Bu etkiler daha çok ruhsal ve sosyal etkiler olarak karşımıza çıkar. Karısına şiddet uygulayan bir erkek veya çocuğunu döven bir anne- baba, yaptığı bu işten utanır, kendi kendini suçlar, duygularını ve davranışlarını kontrol edemediği için cezalandırmaya çalışır, pişmanlık duyar, özgüvenini yitirebilir. Bu gibi kişiler pişmanlıklarını dile getirip, af dileseler de bir zaman sonra bütün bunları unutup, yeniden aynı eylemi gerçekleştirirler. O nedenle bu kişilerin mutlaka bir psikolojik tedaviye ve desteğe ihtiyaçları vardır.
Eğer toplum, aile içi şiddet ve çocuk istismarını onaylamayan bir tutum sergiliyorsa, şiddet uygulayan bu kişileri dışlayabilir, onları toplum dışına itebilir. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, İsveç, Norveç gibi gelişmiş ülkelerin çoğunda bu tür eylemlerin ciddi yasal yaptırımları vardır. Eşlerine fiziksel şiddet uygulayan erkekler hapis ile cezalandırılmakta, çocuklarını istismar eden ailelerden çocukların velayeti alınmakta ve çocukların bakımını ve yetiştirilmesini, kurumlar veya yetiştirici aileler üstlenmektedir.
AİLE İÇİ ŞİDDET VE ÇOCUK İSTİSMARINI ÖNLEMEK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Aile içi şiddet ve çocuk istismarını önlemek için, konu hakkında bireyleri, aileleri ve toplumu eğitim yolu ile bilgilendirip bilinçlendirmek gerekir. Kişiler, aileler ve sonuçta toplum, bu gibi olayları, aile meselesi ve olağan olarak görmekten vazgeçerse, aile içi şiddetin önüne geçilmiş olur. Genel olarak toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi de aile içi şiddetin azalmasında etkili olur. Ancak bu uzun soluklu bir girişimdir ve zamanı gerektirir. Şiddete eğilimli bireylere danışmanlık yapmak, bu kişilerin psikolojik olarak tedavi edilmelerini sağlamak da önleyici bir girişimdir. Ancak bu da, kişilerin bilinçli bir biçimde böyle bir desteği aramaları ve istemeleriyle ve konu ile ilgili olarak toplumsal örgütlerin varlığı ve etkin çalışmasıyla gerçekleşebilir. Şiddet öğrenilen bir davranıştır. Bu nedenle, kitle iletişim araçlarının, özellikle de en yaygın olarak kullanılan ve toplumu en etkileyici araç olan televizyonun şiddeti öğretici yayınları önlenmelidir. Televizyon, aile içi şiddetin ve çocuk istismarının zararlı etkilerini gösteren, bu konularda toplumu bilinçlendiren yayınlar ile , şiddeti önleyici bir yayın aracı olarak kullanılmalıdır. Konu ile ilgili olarak kesin, açık ve caydırıcı cezaları öngören özel yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Aile içi şiddete veya istismara uğramış kişileri destekleyen ve güvence altına alan bir sosyal güvenlik ve hizmet şemsiyesi kurulmuş olmalıdır. Türkiye’deki sosyal güvenlik ve hizmet kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar aile içi şiddet ve çocuk istismarının önlenmesi konusunda “Mor Çatı Sığınma Evleri” ve benzeri çalışmalar yapıyorlarsa da bu çalışmalar, gerek nitelik gerekse nicelik açısından son derecede yetersizdir. Aile içi şiddet ve çocuk istismarı ile ilgili başlıca yasal yaptırımlar ise Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun hükümlerine dayalıdır. Bu yasaların hükümleri ise genel anlamlıdır. Oysa ki, caydırıcı ve daha etkili olabilmesi bakımından bu konunun, özel yasalarla ele alınıp, yeniden düzenlenmesi gerekir.

 

Zirve100 Toplist
Türkiyenin Tikky Sitesi Türkiyenin Tikky Sitesi